IUHİBED, Cilt 7, Sayı 13, Makale Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Covid 19 pandemisi sürecinde Ramazan Bayramı’nın bireylerde yarattığı tüketim algısı ve davranışları(İstanbul Ticaret Üniversitesi, 2020) Zülfikar, Haluk; Özmen, SeçkinÇin’in Wuhan kentinden çıkarak bütün dünyaya yayılan Covid-19 pandemisi tüm dünyayı etkileyen bir sağlık sorunu olarak toplumlar üzerinde ortaya çıkardığı ekonomik, sosyal, kültürel, psikolojik etkileriyle bütün davranış biçimlerinde değişik-liklere neden olmuştur. Bu davranış biçimlerindeki değişim önümüzdeki dönemlerde tüketici davranışları üzerinde önemli deği-şikliklere neden olacaktır. Araştırma; Ramazan Bayramı’nın izolasyon süreci yaşayan bireylerde yarattığı algı ve tüketim dav-ranışlarına yönelik tahminler yaparak, 2019 yılı Ramazan Bayramı ile 2020 yılı Ramazan Bayramı’nın algı ve tüketici davranışı açısından karşılaştırmasını yapmak ve pandeminin bireylerin algılarını ve tüketim davranışlarını nasıl değiştirdiği sorusundan hareket etmektedir. Bu araştırmanın sonuçları, salgın sürecinde edinilen alışkanlıkların uzun süre devam ettirilmesi aynı za-manda korku ve kaygı gibi psikolojik duygular ile birleşmesi nedeniyle kalıcılığı konusunda yapılacak çalışmalara da zemin oluşturabilir. Sonuçlar, bireylerin izolasyondan çıkmış olsalar da tedbirli davranmayı sürdürdüklerini, istedikleri birçok davra-nışı yapmadıklarını dolayısıyla tüketim harcamalarının buna paralel olarak düştüğünü göstermektedir. Çalışma, “Betimleyici Araştırma” ve “Analitik Araştırma” türlerinin nitel ve nicel araştırmalarda ortak kullanımına imkan veren “Karma Araştırma Modeli” ile gerçekleştirilmiştir.Öğe Kurumsal markaların futbol kulüpleri isim sponsorluğunun taraftarlar üzerindeki etkileri(İstanbul Ticaret Üniversitesi, 2020) Erdal, Cengiz; Güler, SinemSponsorluk, küresel rekabetin bir sonucu olarak markaların pazarda ayakta kalmak ve bilinirlik gibi beklentileri doğrultusunda uyguladığı bir iş birliğidir. Bu iş birliğinin özel bir türü olarak isim sponsorluğu, markanın adının işbirlikçisi ile birlikte anılarak akıllarda yer etmesine katlı sağlayacak türde bir sponsorluktur. Söz konusu iş birliğini gerçekleştirmek için markalar, isim sponsoru oldukları kuruma sözleşme karşılığında belirli bir bedel ödemektedirler. 2019-2020 sezonunda Süper Lig’de futbol kulüplerinin %39’unun isim sponsoruna sahip olması ve her sezon bu sayının artma eğilimi içerisinde olması bu araştırmanın çıkış noktasını oluşturmaktadır. Futbol taraftarı isim sponsorluğu hakkında ne düşünmektedir, isim sponsorluğu futbol kulüplerinin ve markanın algısına nasıl etki etmektedir sorularına yanıt aranan bu çalışmada verilerin elde edilmesi için birincil araştırma yöntemlerinden anket çalışması uygulanmıştır. Araştırma verilerinin elde edilmesinde amaçlı örneklem modeli kullanılmış, bu nedenle bünyesinde futbolla ilgilenen çok çeşitli katılımcılar bulunduran Ekşi Sözlük platformu kullanıcıları örneklem olarak belirlenmiş, ankete Ekşi Sözlük yazarlarından 1153 kişi katılmıştır. Araştırmada elde edilen veriler SPSS Programında değerlendirilerek yorumlanmıştır. Anket soruları ile elde edilen araştırma verileri, daha hassas bir şekilde değerlendirilebilmeleri için SPSS programında faktör analizine tabi tutulmuştur. Sonuçların korelasyon analizi için Spearman sıralama korelasyon katsayıları hesaplanmıştır. Gruplar arası farkların testi için ise parametrik olmayan Mann-Whitney U ve Kruskal-Wallis H testleri kullanılmıştır. Araştırma anketinin güvenilirliğini gösteren genel Cronbach’s Alpha değeri, 0,811’dir. Araştırmada isim sponsorluğunun takımlara yararlı olduğu, sporun doğasına aykırı olmadığı, ancak takımların isim sponsorluğundan elde edeceği ekonomik getiriyi başka bir alandan sağlamalarının taraftarlarca tercih edildiği saptanmıştır.Öğe A study to understand factors affecting social network usage(İstanbul Ticaret Üniversitesi, 2020) Elciyar, KemalUsers may join social networks (SNS) for many personal or professional purposes. While many individuals voluntarily join SNS, for some, this may also be a form of forced use. However, in both cases there are some factors that influence SNS use. This research uses Technology Acceptance Model and includes trust and satisfaction factors and the technical aspects of SNS. Data collected from university students by survey technique was analyzed. As a result; the research model has good fit indices, and the factors in the model have relationships of varying strengths and significance with each other. Trust in SNS positively affects the continuance intention to SNS. However, the relationship between trust in others and the continuance intention did not turn out as predicted. Informativeness affects both perceived usefulness and perceived enjoyment constructs in a positive and significant way. While interactivity significantly affects perceived usefulness, there is no significant relationship between it and perceived enjoyment. There are also positive and significant relationship between satisfaction, intention, perceived usefulness and perceived enjoyment.Öğe Practices of broadcast media usage in the age of new media: Evidence from Uganda(İstanbul Ticaret Üniversitesi, 2020) Muyingo, Rajab Idd; Kırık, Ali MuratThe impact of new media is felt everywhere in the world and it has resulted to radical changes in the broadcast media industry. The usage of new media has improved globally and African countries in particular have witnessed too the impact of new media. This study investigated practices of broadcast media usage in the age of convergent new media technologies and the impact of these patterns among the Ugandan youths. We employed both quantitative and qualitative methodologies. A total N=16 was interviewed and N=486 questionnaires were analyzed. All participants in this study were university students enrolled for the academic year 2019/2020 at two campuses, of the Islamic University in Uganda. Results show that mobile telephone is the most used tool of communication with an overall of 52.7% of the respondents spending more than 7 hours on telephone in a day. Yet 47.9% spent 1 to 3 hours watching TV daily. Radio was the least used media platforms as they spent less than one hour listening to radio. The study further exposed that 92.8% of the sample population possessed mobile phones and listened to radio through it. The second most accessed and possessed device used in the reception of radio and TV was smartphones with 80.7% whereas TV sets were accessed by 70% of the informants and 69.1% revealed that they owned a radio set at their residence. The least accessed device were laptops and desktop where by only 47.7% accessed them. Possession of media devices was strongly correlated with the monthly income of the respondents, both at value P= .004 and P= .000 respectively. The study concluded that there is a paradigm shift in the usage of radio and TV from traditional reception to new media reception.Öğe Sıradışı bir reklama göstergebilimsel bir yaklaşım: Magnum “içindeki seni serbest bırak”(İstanbul Ticaret Üniversitesi, 2020) Tuncer, Esra SaniyeGünümüzde küresel olarak nitelenen değerler medya tarafından estetize edilen olguların imgeleridir. Bir medya biçimi olan reklam da kapitalist modern Batı dünyasının dayattığı bu imgeleri kullanır ve sisteme daha fazla zevk, eğlence ve haz tüketimi olarak pompalar. Reklamda tüketime sunulan ürünlerin gerçek işlevlerinden daha çok toplumsal ve bireysel bir işlev taşıyor gibi görünmesi, bu ürünlerle birlikte zaman ve mekân kavramının da değişmesine yol açmıştır. Ürünler artık farklı bir zaman ve mekân boyutunu simgeler/göstergeler hale gelmiştir. Bilinçaltı reklam, toplumda yerleşik olan kültürel göstergeleri, kodları (şifreleri) kullanarak tüketicinin zihninde sembolik bir yer edinir ve bütünüyle bireyin ve dolayısıyla toplumun bilinçaltına (libidosuna) bu göstergeler aracılığıyla seslenerek kendine burada hayat bulmaya çalışır. Reklam, göstergelerle ve kodlarla çalışan bir ideolojik silah işlevine sahip başlı başına bir göstergedir. Bu çalışmada, reklamın içerdiği ve taşıdığı kültürel kodlar ve göstergelerin göstergebilimsel/anlambilimsel bir açılımı gerçekleştirilmiştir. Araştırmada göstergebilimsel yöntemle incelenen reklamın barındırdığı kültürel göstergelerin nasıl kullanıldığı/ sunulduğu açıklanmak istenmektedir. Bu amaçla çalışmada, taşıdığı güçlü göstergeler ve kodlar nedeniyle, dokuz ayrı temayı içeren bilinçaltı bir reklam olan Magnum “İçindeki Seni Serbest Bırak” reklam filmi seçilmiştir. Reklam(lar), göstergebilimin önde gelen temsilcileri olan Saussure, Peirce ve Barthes’ın kuramlarına göre çözümlenmiş ve inceleme edimi sonucunda elde edilen bulgular toplumsal uzlaşım kodlarına dayanarak yorumlanmıştır. Sonuç olarak ise denilebilir ki, Magnum reklamı toplumun hafızasında yerleşik olan kültürel kodları ve mitleri kullanmakta ve bu yolla bireylerin bilinçaltına (libidosuna) nüfuz ederek onları satın almaya dolaylı olarak zorlamaktadır.Öğe Kurumsal sosyal sorumluluk, tüketici-firma özdeşleşmesi, marka prestiji ve satın alma niyeti arasındaki ilişki(İstanbul Ticaret Üniversitesi, 2020) Çakır, Hilal ÖzdemirBu makale, kurumsal sosyal sorumluluk, tüketici-firma özdeşleşmesi, marka prestiji ve satın alma niyeti arasındaki ilişkiyi analiz etmektedir. Araştırma kısmında toplamda 270 tüketici üzerinde anket uygulanmıştır. Elde edilen bulgulara göre kurumsal sosyal sorumluluk imajının, marka prestiji ve tüketici-firma özdeşleşmesi üzerinde pozitif etkisi vardır. Marka prestiji, tüketici-firma özdeşleşmesini pozitif olarak etkilemektedir. Tüketici-firma özdeşleşmesi ise satın alma davranışını olumlu olarak etkilemektedir. Tüketici-firma özdeşleşmesi aynı zamanda kurumsal sosyal sorumluluk imajının tüketicilerin satın alma niyetine olan etkisini yönlendirmektedir. Bu sonuç göstermektedir ki kurumsal sosyal sorumluluk imajı tüketicilerin firma ile özdeşleşmesini sağlamakta ve bu da satın alma niyetine olumlu yansımaktadır.Öğe Facebook’un dönüşen mahremiyet yaklaşımı: “gelecek mahremiyettir”(İstanbul Ticaret Üniversitesi, 2020) Arık, M. Bilal; Arık, EmelGözetim toplumunun en yeni aktörü olan sosyal medya, veri madenciliğinin en aktif şekilde işlendiği alanların başında gelmektedir. Bu ortamda kullanıcılar başka kullanıcıları gözetim altına alırken, aynı zamanda gözetlenmekte, üstelik mahremiyetleri endüstrinin kullanımına sunulmaktadır. Bu çalışmada günümüzün en büyük ülkesi olarak adlandırılan Facebook özelinde bu sosyal platformun önceleri, bireylerin mahremiyetlerinie nasıl yaklaştığı, 2018 yılındaki Cambridge Analytica skandalının ardından ise mahremiyete ilişkin tutumunun nasıl bir radikal dönüşüm sergilediği ele alınacaktır. Çalışmada niteliksel tarihsel tasarım yöntemi uygulanmış, yaşanan tarihsel değişimlerin Facebook’un mahremiyet hakkına bakışını nasıl etkilediği betimsel bir analiz yolu ile ortaya konulmuştur. Çalışmanın sonucunda yıllarca tüm politikalarını bireylerin mahremiyetlerini “pazarlamaya” odaklayan Facebook’un oluşan büyük kamuoyu tepkisi nedeniyle bu politikalarından gönülsüz olarak vazgeçmiş göründüğü ortaya çıkmıştır. Bu paradigma değişiminin temel nedeni de itibarını yeniden kazanma motivasyonu olduğu açıktır. Yakın zamanda yapılan tüm geliştirmelerin temelinde daha fazla gizlilik, daha güçlü şifreleme (encryption), kişisel verilerin güvenli şekilde ve daha kısa süreli olarak saklanması ilkeleri yatmaktadır, bu bağlamda Facebook kurucusu Mark Zuckerberg’in önderliğinde yeni sloganını da “The Future is privacy”, yani “gelecek mahremiyettedir” şeklinde çizmiştir.Öğe Küresel ve ulusal etkiler ekseninde Tbmm’nin 100’üncü yılı medya yansımalarının analizi(İstanbul Ticaret Üniversitesi, 2020) Bulut, SerkanUlus-devletlerde milli bayramlar uzun yıllar boyunca büyük coşkularla ve eksilmeyen heyecanlarla kutlanmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de milli bayramlarını kuruluşundan bugüne dek kutlamaktadır. Ancak özellikle 1980’lerde tüm dünyada ve Türkiye’de etkili olmaya başlayan serbest piyasa modeli ile kapitalizm kök salmış ve tüm yaşam deneyimlerinde olduğu gibi ulus-devlet egemenliği konusunda da medya politikalarına yönelik algı ve anlayışlarda birtakım değişimler yaratmıştır. Kültürel ve kimliksel olarak dönüşen medya, yerli veya ulusal değerlere olduğu kadar küreselleşme düşüncesinin etkisi ile de gelişen küresel yapıya ilişkin farklı eğilimler göstermeye başlamıştır. Bu eğilimlerin temelinde ise küreselleşmenin toplumların gündelik yaşam pratiklerinde yarattığı bazı değişiklikler ve bu değişiklikler sonucunda ulusal değerlerin yaşadığı anlamsal değer kayıpları bulunmaktadır. Bu çalışmada, Türkiye tarihinde ulusal egemenliğin en büyük somut göstergesi olmuş olan Türkiye Büyük Millet Meclisi ve açılış günü olan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın 100’üncü yılında, haber medyasının yaptığı haberler ele alınmıştır. Nitel araştırma yöntemine göre gerçekleştirilen araştırmada haber kuruluşlarının YouTube haber kanallarında yayınlanmış olan görüntülü haberler incelenmiştir. İçerik analizi gerçekleştirilen haberlerde medya kuruluşları, genellikle milli, ulusal, etnik ve dini söylem ve ifadeleri bir arada kullanarak popülizm denebilecek düşünceler çerçevesinde haberler yayınlamışlardır.Öğe Küreselleşmenin üretim pratikleri açısından Türk dramalarına etkileri(İstanbul Ticaret Üniversitesi, 2020) Şimşek, Atacan; Özmen, SeçkinKüreselleşme ve kitle iletişim araçları arasında birbirini etkileyen oldukça girift bir yapı vardır. Küreselleşme sürecinin yaşanmasının en önemli sac ayakları kitle iletişim araçları ve iletişim teknolojileri olurken, genel olarak kitle iletişim araçları da küreselleşme sürecinden sahiplik ve uluslararası yayın anlamında etkilenmiştir. Küreselleşme sürecinde televizyon yayınları, küresel hale gelmiş, özellikle dramalar tüm dünyada ihracatı yapılan küresel birer ürün haline dönüşmüştür. Son yıllarda Türk dramaları, nicelik ve nitelik olarak yaşadığı yükselişle sadece yurt içinde değil, yurt dışında da beğenilerek izlenilen yapımlar haline gelmiştir. Küreselleşmenin Türk dramalarını ve Türk drama sektörünü üretim pratikleri açısından ne şekilde etkilediğinin araştırılması çalışmanın amacını oluşturmaktadır. Çalışmada yöntem olarak yapılandırılmış görüşme tekniği kullanılmıştır. Bu amaçla 17 sektör çalışanıyla dijital ortamda görüşmeler yapılmış, elde edilen veriler betimsel analiz yöntemine göre analiz edilmiştir. Çalışmada Türk dramalarının kısmi olarak küreselleşmeden etkilense de yerel bir noktada durduğu, sektörde yerel düşünen yapımcılardan dolayı üretim pratikleri açısından yerel bir anlayışın devam ettiği sonuçlarına ulaşılmıştır.Öğe Tarihçi sinemayı keşfediyor: sinema, tarihçiler tarafından nasıl değerlendirilmeli?(İstanbul Ticaret Üniversitesi, 2020) Ulusoy, Mustafa FurkanTarihin sinemayla olan etkileşimi, sinemanın ortaya çıktığı ilk günden itibaren kendisini göstermiştir. Sinema, tarihsel olaylardan esinlenerek ortaya çıkardığı filmlerle hem geçmişi bugün üzerinden yeniden inşa eder; hem de yeni bir tarih yazımı oluşmasına katkıda bulunur. Ayrıca kurgu ve haber filmleri de, toplumsal tarihe katkı sağlamakta; toplumun yaşamından kesitler sunmaktadır. Bu nedenle tarihçiler, sinema ve tarih ilişkisi üzerine çalışmalar yapmış, tarihsel filmler ve aktüalite filmler için birçok yorum getirmişlerdir. Bu çalışmada Batı’dan ve Türkiye’den bazı tarihçilerin sinema hakkındaki yorumlarına değinilmiş, sinemanın tarihçiler tarafından nasıl değerlendirilmesi gerektiği anlaşılmaya çalışılmıştır.Öğe Dijital çağda dijital pandemi: Türkiye’de covid-19 gündemi(İstanbul Ticaret Üniversitesi, 2020) Yıldırım, ArifInternet teknolojileri ile dijital çağda boyut atlayan toplumsal yaşam, dijitalleşen dünyada yeni bir kırılma noktasını ise Covid- 19 salgını ile yaşamaktadır. 2019’un sonlarında Çin’in Wuhan eyaletinde başlayan ve daha sonra dünyanın tamamını etkisi altına alarak küresel bir karantina sürecine neden olan korona virüs, reel gündelik yaşamı dijitalleştirmeyi zorunlu kılmaktadır. Bu dijitalleştirme ile reel hayattaki sosyal etkileşim minimuma inerken dijital ortamdaki sosyal etkileşim miktarı ise maksimum seviyeye ulaşmıştır. Etkileşim yoğunluğunun dijital ortamda artması böylelikle reelin pandemisini dijital bir pandemiye dönüştürmüştür. Standart gündelik hayatın dijital olarak gerçekleştirilmesi ve küresel bir salgın krizinin yaşanıyor olması, dijital ortamda gündemi belirlerken oluşan bilgi havuzunun da güvenilirliğini zedelemektedir. Yeni normal olarak adlandırılan bu dönemin, Türkiye üzerinde de oldukça etkisi olmuştur. Bu araştırmada, korona virüs salgının Türkiye’de toplumsal açıdan yarattığı etkiler, Türk toplumunun Google aramaları ve Instagram hashtaglerine gösterdiği ilgi üzerinden gündem analizi yapılarak incelenmiştir. Bu inceleme, Türk halkının Covid-19 ve beraberinde gelen karantina sürecinde merak ettiği ve hakkında en çok konuştuğu konuların geneline belirli ölçütler ekseninde odaklanarak gerçekleştirilmiştir.Öğe Güney Afrika sinemasının özgürleşmesi: Apartheid dönemi ve sonrası(İstanbul Ticaret Üniversitesi, 2020) Dinçer, MelihGüney Afrika’da 1948 yılında başlayan Apartheid rejimi 27 Nisan 1994 yılında gerçekleştirilen ülkenin ilk ve çok partili demokratik seçimlerine kadar hâkim yönetim anlayışı olmuştur. Apartheid rejimi hükümetleri medyayı kendi kontrolleri altında tutmak için hem yasalardan hem de idari kontrol gücünden yararlanmıştır. Daniel François Malan ile başlayan ve 1960’larda zirveye ulaşan Apartheid rejimi basını ve tüm medyayı kontrol altına almıştır. Afrikaanca dilinde yayın yapan basın kuruluşları rejimin sözcüsü gibi hareket ederken, muhalif İngilizce basın sansüre maruz bırakılmıştır. Radyo ve televizyon sektörleri de Güney Afrika Yayın Kurumu (South African Broadcasting Corporation – SABC) tarafından kontrol edilmiş ve kurum tam anlamıyla 1980’lerin ikinci yarısından itibaren başlayacak olan liberalleşme dalgasına kadar televizyon ve radyo alanında ülkedeki tekel konumunu korumuştur. Sinemada durum bundan farklı değildir. A Şeması ve B Şeması sübvansiyonlarıyla Apartheid hükümetleri sinema sektörünü kontrol etmiş ve filmlerin otosansüre bağlı olmasını sağlamıştır. Apartheid ideolojisine aykırı filmlerin veya eleştirel filmlerin özgür bir şekilde halka gösterilmesi mümkün olmamıştır. Örneğin, eleştirel bir filmin yönetmeni olan Gibson Kente, How Long (1976) filminin içeriği yüzünden tutuklanmıştır. 1980 – 1990 döneminde üçüncü sinema ve eleştirel filmlerin yükselişe geçmesi ülkenin içinde bulunduğu siyasal ortamla direkt olarak bağlantılıdır. Apartheid rejiminin zayıflaması üzerine üçüncü kuşak sinema ve eleştirel filmler mevcut rejime karşı çok önemli bir sanat aracı olarak karşı durmuştur. Sistem ve hükümet eleştirisi yapmışlardır. Eleştirel filmler ve üçüncü sinema Apartheid rejiminin çözülme yıllarında demokrasi mücadelesini destekler nitelikte Apartheid eleştirisi yapmışlardır. Bu kuşağın en önemli özelliği rejim ve sistem eleştirisi yapmasıdır. Sinema alanına özgürlüğü getiren iki husus vardır. Birincisi, Güney Afrika’nın 1980’lerden itibaren büyük bir yıkıma sebep olabilecek bir iç savaşa doğru sürüklenmesidir. Bundan çekinen Apartheid hükümetleri sadece sinemayı değil, basın ve televizyon olmak üzere birçok medya alanını kısmen de olsa özgürleştirmiştir. Baskıları hafifletmiş ve muhalif gazetelerin yayınlarına izin verilmiştir. Bu ortamdan faydalanan yönetmen ve yapımcılar 1980 – 1990 döneminde üçüncü sinema kuşağını ve eleştirel filmleri beyaz perdeye aktarmışlardır. Sinema alanına özgürlüğü getiren ikinci ve en önemli husus siyasal dönüşümdür. Siyasal dönüşümün neticesinde demokrasiye geçilmesinin temel sebepleri uluslararası baskı, Güney Afrika’ya uygulanan ambargolar, siyahların silahlı mücadelesi ve ülkenin uluslararası toplumdan izole edilmesidir. Sinema Apartheid döneminde hükümetlerin baskısı altındayken siyasal dönüşümden sonra özgürlük ortamına kavuşmuştur. Siyasal dönüşümün en önemliayağı olan anayasa çalışmaları neticesinde 1996 Anayasası yapılmıştır. Bu anayasada medya ve ifade özgürlüğü garanti altına alınmıştır. İfade özgürlüğünün anayasal garanti altına alınması ırksal çeşitliliği ve demokrasisi sayesinde 2000’lerin başında gökkuşağı ulusu olarak nitelenen Güney Afrika’da sinemacıların özgür bir şekilde sanatını icra etmesine olanak tanımıştır. Siyahlar sinemada ayrıma ve ırksal kategorizasyona bağlı olmadan özgür bir şekilde sanatçı ve yapımcı olarak faaliyet göstermeye başlamışlar ve eleştirel yönü kuvvetli filmler çekebilmişlerdir. Makalenin amacı Güney Afrika’da sinemanın Apartheid döneminde ve sonrasındaki değişimini, bu değişimde üçüncü sinema dalgasının etkisini ortaya koymaktır. Bunu anlatabilmek aynı zamanda Apartheid rejiminin siyasal tarihine de değinmeyi gerekli kılar. Güney Afrika’da sinema siyasetten ayrı düşünülemez. Apartheid rejimi sinemayı sansür ve başka araçlarla kontrol altında tutmuştur. Apartheid hükümetlerinin baskısı yumuşadıkça sinemada özgür sesler duyulabilmiştir. Apartheid rejiminin çökmesiyle sinema aktörleri ve yapımcılarının özgürleştiğini görüyoruz. Makalede bu amaca uygun olarak yöntem seçiminde hassasiyetle davranılmış ve gelenekselci – tarihselci yöntem seçilmiştir. Sinemanın gelişimini ve değişimini sosyal ve siyasal bağlamından kopartamayız. Bu sebeple sosyal vakaları bir laboratuvar ortamında çalışmayı öneren davranışsalcı yöntemin yerine tarihsel ve sosyal bağlamında değerlendiren gelenekselci – tarihselci yaklaşım benimsenmiştir. Raymond Aron sosyal bilimlerde ve uluslararası ilişkiler çalışmalarında gelenekselciliği benimseyen bilim insanlarından biridir. Aron’a göre, sosyal vakalar yaşanan sosyal ve siyasal bağlamından kopartılamazlar. Bu sebeple makalede sinemanın gelişimi tarihsel ve sosyal olaylar bağlamında ele alınmış ve gelenekselci yöntem benimsenmiştir.Öğe Kamu diplomasi aracı olarak yurttaş diplomasisi: Türkiye’nin uluslararası ilişkilerdeki misyonuna yönelik Erasmus+ Avrupa gönüllük programı örneği(İstanbul Ticaret Üniversitesi, 2020) Akgün, Ahmet Can; Paltun, Dilek; Abanoz, MustafaTirebolu Belediyesi tarafından 2019-2020 yılları arasında koordine edilen Avrupa Gönüllük Hizmetleri Projesi kapsamında programa üye ülkelerden Macaristan ve İtalya’ya gönderilen 25 katılımcıdan 18’i ile görüşülmüştür. Veriler yapılan derinlemesine görüşmeler ile toplanmış ve betimsel analiz ile çözümlenmiştir. Bu program kapsamında gönderilen katılımcılar, programı koordine eden kurum tarafından bazı şartlar gözetilerek belirlenmektedir. Elde edilen veriler doğrultusunda katılımcıların Avrupa Gönüllük Programı hakkındaki bilgi kaynaklarında arkadaş tavsiyesi ve dijital platformların etkisi olduğu gözlemlenmiştir. Katılımcıların gönüllülük programını tercih etmesindeki temel etkenler arasında ise kültürel ve kişisel kazanımlar yer almaktadır. Araştırmada elde edilen bulgular analiz edildiğinde, katılımcıların program sürecinde Türkiye hakkında olumlu imaj oluşturmak ve kültürlerarası diyaloğu geliştirmek adına kişisel çabalar içerisinde yer aldıkları tespit edilmiştir.Öğe Anaakım medya karşısında alternatif medya yayıncılığı: Ünsal Ünlü’nün “Patronsuz” programı örneği(İstanbul Ticaret Üniversitesi, 2020) Dağtaş, Erdal; Şirvanlı, TurancanGünümüzdeki anaakım/yaygın/ticari medya atmosferine bakıldığında, çeşitli ekonomi politik ve yapısal sorunlardan hareketle, tekel konumda bulunan medya şirketlerinin kamusalın temsiliyetinden uzak, teksesli bir yayın politikası izlediği görülmektedir. Bunun yanında anaakım medyadaki var olan yapısal sorunlar, bağımsız gazetecilerin alternatif alanlara yönelimini hızlandırmış, yeni alternatif medya platformları ve alternatif medya yayıncıları ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda, günümüzde medya atmosferinde alternatif medyanın anaakım medya karşısında nasıl bir yayıncılık pratiği gerçekleştirdiğinin sorgulanması önem taşımaktadır. Bu çalışmada kendi bağımsız alternatif medya yayıncılığını gerçekleştiren Ünsal Ünlü’nün eleştirel ekonomi politik bağlamda nasıl bir yayıncılık sergilediğinin anlaşılması amaçlanmıştır. Nitel çözümleme yönteminin benimsendiği bu çalışmada yarı yapılandırılmış derinlemesine görüşme tekniğinden yararlanılmıştır. Çalışmanın sonunda Ünsal Ünlü’nün gerçekleştirmiş olduğu alternatif medya yayıncılığının bulguları “programın sahiplik yapısı ve ekonomik gelir modeli”, “haber üretim pratikleri”, “habercilik anlayışı”, “program içerikleri ve takipçiler” şeklinde kategorilere ayrılarak verilmiştir.Öğe Bourdieu perspektifinden sınıfsal ilişkileri okumak: youtuberların simgesel şiddetin üretimine etkisi(İstanbul Ticaret Üniversitesi, 2020) Özdemir, MuratTelevizyon, eğitim, sanat ve edebiyat gibi çeşitli alanlarda yapmış olduğu araştırma ve analizlerle kültürel üretim ve tüketim süreçlerini inceleyen Pierre Bourdieu, tüketicilerin habitusuna ve alandaki eylemlerine odaklanarak bir kültür kuramı oluşturur. Sosyal medya da üretici ve kullanıcıları ile düşünüldüğünde Bourdieu’nün temel kavramlarından biri olan alanı işaret etmektedir. Sosyal medya, Bourdieu’cü perspektiften bakıldığında habitusların mücadele alanı olarak karşımıza çıkmaktadır ve bu mecralar günümüzde daha çok kullanıcı odaklı bir görünüme sahip olsa da kullanıcılar, kendilerine sunulmuş olan bu alanlarda çeşitli sınıfsal ilişkilerin üreticisi ve temsilcisi konumunda olabilmektedirler. Youtube fenomenleri ya da Youtuberlar, sosyal medya alanında bu konuda düşünülmesi gereken önemli etkileyicilerdir. Bu çalışmada, sınıfsal tahakküm ilişkilerinin dijital dünyaya taşınması sorunsalından yola çıkılarak amaçlı örneklem yoluyla belirlenen iki Youtuber Bourdieu’nün sosyolojisi çerçevesinde incelenmiştir. Çalışmanın temel amacı, Bourdieu’nün sınıf, beğeni ve simgesel sermaye kavramları temelinde Youtuberler’ın sınıfsal farklılıkların üreticisi ve temsilcisi olup olmadıklarını ortaya koymaktır. Boomsocial verilerine göre takipçi sayısı en yüksek iki kanal olan Danla Bilic ve Merve Özkaynak’ın üç videosu netnografik analiz yöntemi ile ele alınmıştır. Çalışma sonucunda her iki Youtuber’ın da hâkim sınıfların sahip olduğu simgesel formları sosyal medya alanında takipçilerine sundukları ve sınıfsal ikilikleri üreten temsilciler oldukları tespit edilmiştir.Öğe Position of communication in medical education: a study on curriculums of medical faculties in Turkey(İstanbul Ticaret Üniversitesi, 2020) Boztepe Taşkıran, HatunHealth communication is a discipline with the purpose of raising individual and public awareness about diseases and preventive measures, consisting of communication strategies and practices that focus on the protection and improvement of health as well as gaining health back. In spite of the widening scope of health communication, what is emphasized is the micro-level of the area with the traditional perspective, and communication between providers of health care service and patients has been observed to have primary significance. In the literature, it has been acknowledged that communication education should be added to the curriculums of medical schools due to the contribution successful management of doctor-patient communication could make to the achievement of desired results in health care service. This study, done in line with the aforementioned agreement in the literature, has been designed to learn whether 104 Turkish medical faculties, which provide undergraduate medical education, has added any theoretical courses or education centered on communication skills to their curriculum, and to determine how they construct their courses and education aimed at improving communication skills. The findings of the research have shown that the majority of the faculties has theoretical communication education in their curriculums. It has been seen that some faculties offer theoretical communication education as a separate course in their curriculums while some others integrate it into other courses as a topic.Öğe Türk sinema tarihi yazımında dönemselleştirme sorunu(İstanbul Ticaret Üniversitesi, 2020) Şentürk, RıdvanTürk sinema tarihinin yazım örnekleri incelendiğinde, bilimsel araştırma ve yöntem ölçütlerine uygunluğu bakımından yetersiz, hiç değilse bile tartışmalı olduğu anlaşılmaktadır. Tarih araştırmalarında gerekli bilimsel yöntem arayışından ziyade, öznel veya politik bakış açılarından hareket edilmesi dolayısıyla, Türk sinema tarihinin başlangıç yılının tespitinde dahi, birbiriyle çelişkili kabullerden hareket edildiği, uzlaşı sağlanamadığı görülmektedir. Büyük bölümü akademik çevrenin dışındaki kişilerce yazılan makro tarih yazımı örneklerinin, akademisyenlerce bilimsel eleştirellik ölçütleri süzgecinden geçirilmeksizin kabul edilmesi ve alana alternatif katkıların sunulmaması düşündürücüdür. Bu çerçevede öne çıkan en bariz örnek, Türk sinema tarihinin dönemselleştirilmesi sorunudur. İlk defa Nijat Özön tarafından yapılan ve 1960 yılında yayımlanan Türk Sineması Tarihi kitabında önerilen öznel dönemsellik anlayışı, alanın yazarları, eleştirmenleri ve ilgili akademik çevre tarafından sorgulanmaksızın kabullenilmiş, bilimsel eleştirellik süzgecinden geçirilmeksizin günümüze değin tekrar edilmiştir. Söz konusu soruna nihayet eğilme ihtiyacı hisseden bu çalışma, ortaya çıkan durumu karşılaştırmalı tarih okuması çerçevesinde tartışmaya açmakta, tarih yazımı için gerekli bilimsellik ölçütlerine uygun alternatif dönemsellik anlayışı önermektedir.