Yazar "Ceylan, Ayhan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 4 / 4
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Bulgaristan Emâreti (Prensliği) anayasası: 1879 Tırnova anayasası(İstanbul Ticaret Üniversitesi, 2022) Ceylan, AyhanŞark Meselesi kapsamında düvel-i muazzama arasında süren nüfuz mücadelesine bir denge sağlamak üzere 1878’de Berlin Antlaşması imzalanmıştır. Bu Antlaşma’nın sonuçlarından biri de Osmanlı Devleti’ne bağlı özerk nitelikte Bulgaristan Prensliği’nin kurulmasıdır. Antlaşma, Prensliğin teşkilatını belirlemek üzere bir anayasa yapılmasını öngörmüştür. Antlaşma ayrıca, Anayasanın yapılışına, yürürlük zamanına, Prens’in seçimine ve temel hak ve özgürlüklere ilişkin düzenlemeler de içermektedir. Böylece Berlin Antlaşması, Prenslik Anayasası’nın hem dayanağını oluşturmakta hem de belli ölçüde onun genel çerçevesini belirlemektedir. Bulgaristan Prensliği’nin Osmanlı Devletine bağlı olduğuna ilişkin Berlin Antlaşması’nda yer alan düzenleme, Tasarı metninden çıkarılarak Anayasa’da yer almamıştır. 28 Nisan 1879’da Tırnova’da toplanan kurucu meclis tarafından kabul edilen Anayasa, 22 bölüm halinde 169 maddeden oluşmaktadır. Yasama, yürütme ve yargı organına yer veren Anayasa, eksik olmakla birlikte temel hak ve özgürlükler listesi içermektedir. Prens’e sistemde üstün bir konum sağlayan Anayasa, yasama gücüne sahip olsa da yürütmeyi denetleme yetkisi sınırlı bir parlamento öngörmektedir. Anayasa, Bulgaristan’ın 1908’de bağımsızlığı ve Krallığı ilan etmesine kadar Prenslik Anayasası olma niteliğini sürdürmüştür. Tırnova Anayasası, Prenslik sonrası gelen Krallık ve Komünizm Dönemlerinde varlığını koruyarak 1947 yılına kadar yürürlükte kalmıştır.Öğe Osmanlı anayasacılığı: Terimler, belgeler, ilkeler(2024) Ceylan, AyhanXIX. yüzyılın başında Batı’da kanunlaştırma ile birlikte anayasacılık hareketi iyice belirginleşmiştir. Çeşitli ülkelerde, bir yanda temel hukuk yasaları diğer yanda anayasal metinler kabul ve ilan edilmeye başlanmıştır. Osmanlı Devleti, bu dönem askerî ıslâhat süreciyle karşı karşıya kalmıştır. İç ve dış şartların etkisiyle ıslâhatlar zamanla idarî, siyasî ve hukukî alana yansımıştır. Batı ile iletişim ve etkileşim sürecinde anayasacılık hareketi, düşünce, metin ve kurumlar boyutuyla Osmanlı coğrafyasının tümünde etkili olmuştur. Osmanlı Devleti’nde genel olarak ilk anayasal metinler statüsü iki veya çok taraflı antlaşmalarla belirlenen ayrıcalıklı eyâletlerde (eyâlet-i mümtâze) kabul edilmiştir. Bu vilâyetlere idarî, malî ve hukukî açıdan özerklik tanınmıştı. Tanınan özerklik kapsamında bu vilâyetlerin statüsünü belirleyen anayasal metinler ilan edilmiştir. Bu metinlerde, eyâletin temel yapısı, işleyişi, organlar arası ilişkiler ve temel hak ve hürriyetler düzenlenmiştir. Zaman zaman metinlerde eyâlet-merkez ilişkisine de yer verilmiştir. Osmanlı coğrafyasında ilk anayasal metinler 1800 ile 1803 yıllarında Osmanlı-Rus ittifakı ile kurulan ve Osmanlı Devleti’ne bağlı olan Cezâyir-i Seb’a-i Müctemia Cumhuru’nda (Birleşik Yedi Ada Cumhuriyeti) görülmektedir. Osmanlı başşehrinde 1876’da anayasa ilan edildiğinde, ona bağlı olan Eflak-Boğdan, Sırbistan, Tunus, Romanya anayasal belgeler ya da anayasalar kabul edeli çok zaman olmuştu. 1879’da bunlar arasına Bulgaristan Emâreti ve Şarkî Rumeli Vilâyeti Anayasaları da eklenecektir. Osmanlı Devleti’ne hukuken bağlı bu bölgelerin anayasal metinlerinin müzâkereleri, kabulleri ve onlarla ilgili yazışmalar sürecinde Osmanlı devlet adamları önemli bir anayasal birikime sahip olmuştu. Hatta zamanla merkez-vilâyet ilişkileri çerçevesinde geleneksel değerlerle uyumluluğuna özen gösterilen bir anayasacılık (meşrutiyet) hareketinin ve taraftarlarının ortaya çıktığından bahsedilebilir. Osmanlı Devleti merkezde ilk anayasasını ilan ettiğinde ayrıcalıklı vilâyetler dikkate alındığında yaklaşık 75 yıllık anayasal tecrübeye sahipti. Bu tecrübe kapsamında anayasal kavramlar, belgeler, ilkeler ve kurumlar geliştirmişti.Öğe Osmanlı sinemasında genel hukukî düzenleme(İstanbul Ticaret Üniversitesi, 2018) Ceylan, AyhanSinema Batı’da ortaya çıkmasından kısa süre sonra Osmanlı coğrafyasına girmiştir. Bazı sınırlamalar getirmekle birlikte Osmanlı Devleti sinemaya karşı kategorik yasakçı bir tavır sergilememiştir. Osmanlı toplumunda sinemanın yaygınlık kazanmasıyla birlikte sinema hakkında genel hukukî düzenleme yapılması ihtiyacı doğmuştur. Bu arada hükümet, film gösterimleri hakkında bireysel başvurulara ve taleplere bazı çözümler öngörmüştür. Sinemaya ilişkin genel hukukî düzenleme çalışmaları yapılmakla birlikte, Osmanlı Döneminde bu çalışmaların yürürlüğe giremediği görülmektedir.Öğe TBMM Hükümeti ve Cumhuriyet’in başlangıç dönemlerinde Türk Sineması ve hukuki düzeni (1920-1932)(İstanbul Medipol Üniversitesi, 2021) Ceylan, AyhanTBMM Hu?ku?meti ve Cumhuriyet’in başlangıç yıllarında (1920-1932), “açılış, idare, özgu?rlu?k, denetim ölçu?tleri ve sorumlulukları” içeren “sinemaya özgu?” hukukî bir du?zenleme yapılmamıştır. Toplumun eğlence, eğitim ve öğretimine yönelik fonksiyonu, yaygınlığının dönem itibariyle sınırlı olması, dönemin işgal ve savaş şartları, basın gibi kamuoyu oluşturacak ve yönlendirecek derecede sosyal ve siyasal etki göstermemesi sinemaya özgu? ve onu bir bu?tu?n olarak du?zenleyen hukukî bir metnin ortaya çıkmamasında etkili olmuş gözu?kmektedir. Dönemde yu?ru?rlu?kte olan 1907 Polis Nizamnâmesi, 1858 Osmanlı Ceza Kanunu, 1923 Sinema Tebligatı, 1926 Uluslararası Edep ve Ahlâka Aykırı Yayın Sözleşmesi, 1926 Tu?rk Ceza Kanunu ve 1930 Hıfzıssıhha Kanunu sinemaya ilişkin hu?ku?mlere yer vermektedir. Yapılan bu hukukî du?zenlemelerin dönemde etkili bir şekilde uygulanmadığı anlaşılmaktadır. Dönem hakkında bilgi veren kaynaklar ve tatbikat ışığında sinemanın ön denetimi niteliğinde merkezî veya sistematik bir sansu?ru?n 1932 yılına kadar uygulanmadığı belirtilebilir. Mevzuat ve uygulamaya yansıdığı kadarıyla gerçekleştirilen denetimde genel olarak; edep ve genel ahlâka uygunluk, millî ve dinî hislerin rencide edilmemesi, tanınmış din ve mezheplerin aşağılanmaması, dost devletlerin itibarına saygı gösterilmesi, u?lkenin dış u?lkelerdeki imajına zarar verilmemesi, toplumun âsayiş ve huzurunun sağlanması ve çocukların ve gençlerin korunması gibi çeşitli kriterler esas alınmıştır. Devletin özellikle 1926 sonrası sinemaya yu?klediği fonksiyona bağlı olarak bu kriterlerin kısmen değiştiği göru?lmektedir.