İTBF, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü (İngilizce) Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Ulus devlet inşasında dil birliği çabalarının basındaki yansımaları: “Vatandaş Türkçe Konuş!” kampanyası(İstanbul Ticaret Üniversitesi, 2024) Gülbak, Okan; Kaba, TuğçeBu çalışma, ulus devlet ve ulusal kimlik inşasında dil politikalarının basına yansımalarından hareketle 1930’lu yıllarda hayata geçirilmeye çalışılan “Vatandaş Türkçe Konuş” kampanyasının toplumsal izdüşümlerini, siyasi tarih bağlamında açıklamayı ve anlamlandırmayı amaçlamaktadır. Bu amaçla 1930’lu yıllarda Türk basınında yer bulan ve kampanyayı yansıtan haber ve başlıklara odaklanılarak açık erişimli gazete arşivleri taranmış ve nitel analiz yöntemlerinden tematik analiz yöntemiyle incelenmiştir. Yapılan analiz sonucunda, toplam altı gazetede kampanya ile ilgili başlık ve haberlere 1934 yılı yoğunlukta olmak üzere 1930-1938 yılları arasında yer verildiği ve Musevilik/Yahudilik ile öğrenci gençler temaları altında toplandığı görülmüştür. Musevilik/Yahudilik teması altında bulunan haber ve başlıklar, takip edilen dil politikasının toplumsal düzeydeki yansımalarının toplumun tüm katmanlarından ziyade, esas itibariyle Yahudileri merkeze aldığını gösterirken; diğer tema ise söz konusu yansımalarda devletin dolaylı temsilciliğini gazeteler, köşe yazarları ve öğrenci gençler üzerinden yürüttüğünü ortaya çıkarmıştır. Elde edilen bulgulara göre dil birliği çabalarının yalnızca azınlıklar gibi toplumun belirli bir kesimine yönelik değil; aynı zamanda dili iyi konuşmaya eğilim göstermeyen ve yabancı sözcükler kullanmada ısrarcı olan toplumun tüm kesimlerine hitap ettiği saptanmıştır. Dolayısıyla “Vatandaş Türkçe Konuş” kampanyasının arzulanan vatandaş inşa etme sürecinde, yalnızca azınlıkları değil, tüm toplumu hedeflediği tespit edilmiştir.Öğe Türkiye’de siyasi iktidar ve mülteci odaklı sivil toplum(İstanbul Ticaret Üniversitesi, 2024) Karaçay, Ayşem BirizBu çalışma, Türkiye'deki mülteci odaklı sivil toplum kuruluşlarının (STK'ların) siyasi iktidarla ilişkisini eleştirel ve liberal perspektiften inceleyerek, bu ilişkinin faaliyet alanlarına olan etkisini analiz etmektedir. 2011 yılı Nisan ayında Suriye’den gelen ilk kafileyle birlikte, Türkiye'nin uyguladığı açık kapı politikası, STK'ların Suriyeli mültecilerin temel ihtiyaçlarını karşılamada önemli bir rol oynamıştır. Siyasi iktidarın güvenlik odaklı politikaları, göçün siyasallaşması, mülteci karşıtlığının artması ve 2023 yılında meydana gelen yıkıcı depremin de etkisiyle, “hak temelli STK'lar” daha çok baskı görmüş ve daha az görünür olmayı tercih etmişlerdir. Öte yandan, “insani yardıma odaklanan ihtiyaç temelli STK'lar”, hükümetle daha uyumlu ilişkiler geliştirmiş ve fon kaynaklarına daha kolay erişim sağlamışlardır. Çalışma, Suriye Savaşı’nın ardından STK faaliyetlerinin türünün (ihtiyaç temelli veya hak temelli) siyasi iktidarla olan ilişkilerini önemli ölçüde etkilediğini vurgulamaktadır.Öğe The impact of economic diplomacy on South Korea: A perspective on the Asia-Pacific region in the post-cold war erainvestigation(İstanbul Ticaret Üniversitesi, 2024) Yavaş, İlayda Melike; Civelekoğlu, İlkeWith the Korean War between 1950 and 1953, the Peninsula got divided into two and furthermore, millions of people were killed during the war and half of the infrastructure was totally destroyed. President Park realized that the only way to compensate was to put aside the outdated Import Substitution Industrialization Model and implement the Export-Oriented Industrialization Model instead. Despite the obstacles, South Korea has become the agile-growing economy in the world with extraordinary economic achievements, even once one of the poorest countries. This study will argue that countries in the Asia-Pacific region act rationally, meaning they act in line with their economic interests and reflect upon their relative economic power that economic diplomacy relates to while conducting their economic relations, and they take positions relative to each other without considering them as "old enemies" or "new friends". Regional integration is preferred over the international and supranational organizations that have emerged through globalization or multilateral cooperation.Öğe Savaşın değişen yapısı ve yeni nesil silah teknolojileri: Hipersonik silahlar üzerine bir inceleme(İstanbul Ticaret Üniversitesi, 2024) Çevirme, Ayşe; Asal, Uğur YasinSilah teknolojisinin gelişimi, savaşın ilk çağlardan günümüze kadar ki seyrini önemli ölçüde değiştirmiştir. Soğuk Savaş sonrası ortaya çıkan yeni güvenlik tehditleri, silahlanma yarışını hızlandırmış ve devletleri savunma önlemleri almaya zorlamıştır. Küreselleşme ve teknoloji, savunma sistemlerinde önemli bir rol oynamış ve devletlerin bu alana büyük yatırımlar yapmasını beraberinde getirmiştir. Yeni nesil silah teknolojisi, hipersonik silahların gelişimine olanak tanımıştır. Hipersonik silahlar, geleneksel balistik füzelerden farklı olarak, atmosferin üst katmanlarında manevra yapabilme yeteneğine sahiptir. Bu yapıları, onları mevcut savunma sistemlerinin algılama ve engelleme kapasitesinin ötesine taşımaktadır. Bu özellikler, hipersonik silahların stratejik önemini artırmakla birlikte savunma politikalarında yeni düzenlemeler yapılması gerektirmiştir. Hipersonik silahlar, askeri güç dengesini etkileyebilecek bir kapasiteye sahip olduğundan, uluslararası güvenlik üzerindeki tartışmaları da beraberinde getirmiştir. ABD, Rusya ve Çin arasındaki hipersonik silah rekabeti, bu teknolojinin gelişimine önemli bir hız kazandırmıştır. Bu çalışmada, hipersonik silahların uluslararası güvenlik ve istikrar üzerindeki etkisi değerlendirilmiştir.Öğe COVID - 19 pandemisi döneminde kamu diplomasisi ve ulus markalama: Çin ve Türkiye’nin maske diplomasisi(2023) Öztürk, Selahattin Ensar; Çağlıyan İçener, ZeynebCOVID – 19 pandemisi, siyaseti ve toplumu etkileyen her alanda küresel çapta bir dönüşüme sebep olmuştur. Pandeminin ilk aylarında, gelişmişlik düzeyine bakılmaksızın pek çok devlet, sağlık alanında artan ekipman ihtiyacını karşılamak maksadıyla söz konusu ekipmanları üreten ülkelerle diplomatik temas kurma çabasına girmiştir. Kamu diplomasisi ve ulus markalama arasındaki ilişkiye odaklanan bu çalışma, Çin ve Türkiye’nin COVID-19 pandemisi dönemindeki kamu diplomasisi politikalarını ve hususiyetle maske diplomasisi faaliyetlerini, bunların ulus marka algılarında ve imajlarında oluşturduğu etkilere de bakarak, karşılaştırmalı olarak incelemektedir. İki ülkenin maske diplomasisi faaliyetlerine yerel ve küresel düzeyde olumlu dönüşler olsa da, incelenen dönemde ilgili endekslerde ülke sıralamalarının benzer şekilde etkilenmediği görülmektedir. Virüsün çıkış yeri olması nedeniyle imajı zedelenmesine rağmen Çin’in Brand Finance Ulus Marka Endeksi’ndeki yerini muhafaza ettiği, hatta Anholt-Ipsos Ulus Marka Endeksi’ne göre sıralamasını yükselttiği, Türkiye’nin ise yoğun faaliyetlerine rağmen sıralamadaki yerinin gerilediği görülmektedir. Çalışma, kısa vadeli kamu diplomasisi faaliyetlerinin siyasi ve ekonomik meselelerden bağımsız olmadığını ve ulus markalama kavramının içini doldurmada yetersiz kaldığını iddia etmektedir.Öğe An important episode in the history of the Ottoman red crescent socienty: The Italo - Turkish war of Tripoli (1911-1912)(Turkish Historical Society, 2017) Macar, Oya DağlarThe War of Tripoli resulted in the Ottoman Empire losing its last territorial possession in North Africa and therefore also its sovereignty in this part of the world. At the same time, the war led to a number of "firsts" in the history of the Ottoman Red Crescent as an institution. With this war, the Red Crescent Society transformed from a temporary into a permanent institution and also began to use the crescent as a permanent symbol. The institution's international "immunity" was used as a cover by a number of volunteering patriotic officers in order to reach the battlefront in secret, and since this was a clear wartime violation, the Ottoman Red Crescent received much criticism. Moreover, the institutional image of the Ottoman Red Crescent Society began to take shape among Muslims both domestically and internationally, thanks to its activities during the War of Tripoli. At the end of the war, according to Italian claims, the crescent was no longer merely a symbol among Muslim Arab tribes, but it stood for the "unity of Islam"; the society was also quite effective when it came to supporting the Turkish officers. Furthermore, the Red Crescent was very effective in its efforts to address the public and draw the world's attention to this war, to which the Ottoman government did not actively send any troops. As a result of these activities, aid was sent from Muslims around the world-from India, Great Britain, Egypt, Bosnia, South Africa, and so on-as well as from various Western countries, in cash and in kind: medical supplies and medicine arrived, together with volunteer doctors, surgeons, and healthcare staff. During the War of Tripoli, the Red Crescent Society also gained its first experiences in working together with foreign Red Cross and Red Crescent committees. This collaboration helped not only with acquiring significant experience with dispensing medical care on the battiefront, but also with recognizing shortcomings in an international context and accepting them. © 2017 Turkish Historical Society. All Rights Reserved.Öğe An important episode in the history of the Ottoman red crescent socienty: The Italo - Turkish war of Tripoli (1911-1912)(Turk Tarih Kurumu, 2017) Macar, Oya DağlarThe War of Tripoli resulted in the Ottoman Empire losing its last territorial possession in North Africa and therefore also its sovereignty in this part of the world. At the same time, the war led to a number of firsts in the history of the Ottoman Red Crescent as an institution. With this war, the Red Crescent Society transformed from a temporary into a permanent institution and also began to use the crescent as a permanent symbol. The institution's international immunity was used as a cover by a number of volunteering patriotic officers in order to reach the battlefront in secret, and since this was a clear wartime violation, the Ottoman Red Crescent received much criticism. Moreover, the institutional image of the Ottoman Red Crescent Society began to take shape among Muslims both domestically and internationally, thanks to its activities during the War of Tripoli. At the end of the war, according to Italian claims, the crescent was no longer merely a symbol among Muslim Arab tribes, but it stood for the unity of Islam; the society was also quite effective when it came to supporting the Turkish officers. Furthermore, the Red Crescent was very effective in its efforts to address the public and draw the world's attention to this war, to which the Ottoman government did not actively send any troops. As a result of these activities, aid was sent from Muslims around the world from India, Great Britain, Egypt, Bosnia, South Africa, and so on as well as from various Western countries, in cash and in kind: medical supplies and medicine arrived, together with volunteer doctors, surgeons, and healthcare staff. During the War of Tripoli, the Red Crescent Society also gained its first experiences in working together with foreign Red Cross and Red Crescent committees. This collaboration helped not only with acquiring significant experience with dispensing medical care on the battlefront, but also with recognizing shortcomings in an international context and accepting them.