İTÜSBD, Cilt 21, Türkiye’nin Göç Siyaseti Özel Sayısı, Makale Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Türkiye’de entegrasyon tartışmaları: aktörler ve rolleri(İstanbul Ticaret Üniversitesi, 2022) Kaya, AyhanBu makale, Türkiye’de göçmenlerin uyumu alanında Osmanlı’dan günümüze ortaya çıkan farklı uyum modelleri hakkında ikincil kaynaklara ve yazarın kendi alan çalışmalarından elde ettiği bulgulara referansla değerlendirmeler yapmaktır. Etno-kültürel ve dinsel farklılıkların siyasal yönetişimi konusunda Osmanlı’dan gelen çokkültürcü gelenek ile cumhuriyet dönemiyle birlikte ortaya çıkan cumhuriyetçi modelin Türkiye’de son yıllarda iç içe geçtiği görülmektedir. Geçtiğimiz on yılı aşkın sürede yaşanan kitlesel Suriyeli göçü ile birlikte ortaya çıkan entegrasyon tartışmalarını teorik, tarihsel, hukuksal ve kurumsal yanlarıyla tartışmak ve entegrasyon süreçlerinde rol oynayan aktörlerin rollerini ele almak bu makalenin asıl amacıdır. Çalışmada entegrasyon ve uyum kavramları eş anlamlı olarak kullanılacaktır. Amaç: Kitlesel Suriyeli göçü ile birlikte ortaya çıkan entegrasyon tartışmalarını teorik, tarihsel, hukuksal ve kurumsal yanlarıyla tartışmak ve entegrasyon süreçlerinde rol oynayan aktörlerin rollerini ele almak bu makalenin birinci amacıdır. Yöntem: İkincil kaynaklardan ve yazarın kendi alan araştırmalarının bulgularından faydalanarak daha çok betimsel bir çalışma yapmak. Bulgular: Günümüzde cumhuriyetçi ve çokkültürcü modelin göçmenlerin entegrasyonu süreçlerinde iç içe geçmiş bir şekilde kullanılıyor olduğunu göstermek; ve 2015 ve 2020 yılları arasında Türkiye’nin geçici koruma altındaki Suriyelilerin eğitim ve sağlık hizmetlerine erişim ve yurttaşlık gibi alanlardaki uyum prosedürlerine büyük bir ilerleme kaydettiği saptamasını yapmak. Özgünlük: Göçmenlerin uyumu konusunda uluslararası literatürden de faydalanarak Türkiye’nin tarihsel olarak hangi uyum modellerine daha yakın olduğu konusunda bilimsel bir değerlendirme yapmak.Öğe Türkiye’de devlet ve Suriyeli mülteciler: çelişkili politikalar ve araçsal rasyonellik(İstanbul Ticaret Üniversitesi, 2022) İçduygu, Ahmet; Demiryontar, BirceAmaç: Bu makalenin amacı Türkiye’nin Suriyelilere yönelik iç ve dış politika alanlarında ortaya çıkan çelişkili politikaları, devletin “araçsal rasyonellik” (instrumental rationalism) bakış açısından kaynaklanan politika tutarsızlığı teorik çerçevesi ile açıklamaktır. Yöntem: Araştırmanın yöntemi, politika belgelerinin ve internet haber sitelerinin sistematik ve kapsamlı bir nitel analizine dayanmaktadır. Makale süreç izleme (process tracing) metodu ile, “araçsal rasyonellik” teorik çerçevesinin Türkiye devletinin Suriyelilere yönelik politikalarını açıklamaktaki geçerliliğini test etmektedir. Bulgular: Bulgular son on senede Türkiye’de devletin Suriyelilere yönelik uyum üçüncü ülkeye yeniden yerleştirme ve geri gönderme politikalarını zaman içinde değişen - hatta çelişen - söylemlerle birbirlerini alternatifi olarak dile getirdiği yönündedir. Başlangıçtaki Suriye’deki krizin kısa süreceği ve gelen sığınmacıların ülkelerine geri döneceği beklentisi ile edinilen “misafir” bakış açısı; daha uzun süre kalacakları anlaşılınca, önce “geçici koruma” statüsü verilerek (2014), sonra da çok sınırlı da olsa “çalışma izni” ve “vatandaşlığına geçiş” sağlanarak (2016) nerdeyse onlar için bir entegrasyon sürecinin öngörülmesine evirilmiştir. 2017 yılından sonra ise devlet söyleminde, Suriyeliler için hızla “geri gönderme” eğiliminin yükselişine tanıklık edilmiştir. 2019 yılında bir yandan bu “geri gönderme” söylemlerinin somut politikalara doğru evirildiği, diğer yandan ise “11. Kalkınma Planı”(2019-23) ve “Uyum Strateji Belgesi ve Ulusal Eylem Planı” (2018-23) gibi temel politika belgelerinde Suriyelilerin entegrasyonu için somut planlamalar yapıldığı görülmüştür. Bu örneklerden de deneyimlendiği gibi Türkiye’de devlet sığınmacıların geleceğini çoğul bir dizi politika seçeneği ile uluslararası iltica rejiminde normatif kabul gören üç politika seçeneğine paralel olarak düzenleme eğiliminde olmuştur. Bu politika ve söylemlerdeki iç ve dış politik konjonktüre cevaben ortaya çıkan ani değişiklikler, göç politikalarındaki birbiri ile çelişen uyumsuzluğun, Türkiye’de devletin göç politikalarını araçsal bir rasyonalite ile şekillendirmesinden kaynaklandığını göstermektedir. Ana bulgu bu rasyonalitenin Türkiye’de devletin Suriyeli mülteciler üzerine olan politikalarında bir tutarlılık problemine yol açtığı yönündedir. Özgünlük: Makalenin özgün değeri, Türkiye’de devletin Suriyelilere yönelik ulaşılabilir kıldığı politika seçeneklerine yönelik eleştirel bir bakış açısı sunmasıdır. Türkiye’de devletin Suriyeli mültecilere yönelik, uyum ya da geri gönderme gibi mevcut tüm politika seçeneklerini ulaşılabilir kılma çabası, politika yapıcılar tarafından olumlu bir durum olarak ortaya konulmaktadır. Bu politika tutarsızlığının olası siyasi, toplumsal ve bireysel sonuçları bu makalede irdelenmiştir.Öğe Ege Denizi’nin dalgalarında sınır yönetimi: aktörler, söylemler ve pratikler(İstanbul Ticaret Üniversitesi, 2022) Karadağ, SibelBu araştırma, Ege Denizi’ndeki düzensiz göçe ilişkin sınır yönetimi uygulamalarının kapsamlı bir ampirik analizini sunmaktadır. Çalışma, deniz sınırının ayırt edici materyalliğine atıfta bulunan “ıslak ontoloji” kavramını kullanarak, Ege Denizi’nin siyasal alanını oluşturan söylemler ağını, fiili pratikleri ve teknolojileri analiz etmektedir. Ege Denizi’nin kendine has siyasi coğrafyası, mekânsal ve hukuki konfigürasyonu bağlamında revize edilen “ıslak ontoloji” kavramı, sınır aktörlerinin durdurma tekniklerini hangi yöntem ve aygıtlar aracılığı ile kurtarma faaliyetine içkin hale getirerek meşrulaştırdıklarını incelemektedir. Amaç: Bu makale, Ege Denizi’ndeki düzensiz göçe ilişkin sınır pratiklerinin ampirik bir analizini sunmaktadır. Çalışma, deniz sınırının ayırt edici materyalliğine ve siyasi coğrafyasına atıfta bulunan “ıslak ontoloji” kavramını kullanarak, Ege Denizi’nin siyasal alanını oluşturan söylemler ağını, fiili günlük sınır pratiklerini ve kullanılan teknolojileri analiz etmektedir. Yöntem: Çalışmanın ampirik verileri etnografik bir araştırma tasarımına dayanır. 2015-2018 yıllarında Yunanistan (Midilli adası) ve Türkiye’de (Küçükkuyu, Dikili, Çeşme, Bodrum), sahil güvenlik ekipleri, AB sınır güvenliği (Frontex) personeli ve arama kurtarma sivil toplum örgütleri ile derinlemesine görüşmeler ve katılımcı gözlemci analizi yapılmıştır. Araştırmacı, etnografik araştırma tasarımına içkin olarak, bahsedilen yıllar arasında Midilli adasında bulunan sivil toplum örgütleri bünyesinde arama ve kurtarma faaliyeti yürütmüştür. Bulgular: Çalışmanın bulguları nezdinde, Ege Denizi’nin coğrafi bağlamı içerisinde anlam kazanan ıslak ontolojisi, sınır aktörlerinin politikalarını ve anlatılarını şekillendirerek çoklu askeri durdurma tekniklerinin kurtarma görevine içkin olarak meşrulaştırılması için belirli bir yönetim aygıtının üretilmesine zemin hazırlar. Ilımlı ve orantısal bir şiddet olarak kurgulanan durdurma ve geri itme uygulamaları, kurtarma görevi ile bütünleştirilir ve bu sayede meşrulaştırılır. Özgünlük: Çalışma, sınır aktörlerini, söylemlerini ve uygulamalarını Türkiye ve Yunanistan örnekleri üzerinden karşılaştırmalı olarak incelemektedir. Makalede, ilk olarak Ege Denizi’nin coğrafi yapısı, uzamsal ve hukuki konfigürasyonu ile detaylandırılmaktadır. Ardından, bu konfigürasyon içerisinde iki egemen devletin gündelik sınır pratikleri ve söylemleri incelenmektedir. Çalışma, Ege Denizi’ndeki sınır yönetimi üzerine yapılmış ilk etnografik araştırma olması açısından literatüre önemli bir katkı sağlamaktadır.Öğe Sınırın iki yüzü: Türkiye-İran sınır duvarı ve hayata etkisi(İstanbul Ticaret Üniversitesi, 2022) Akdemir, İlhan Oğuz; Akman, EmineSınır, devlet egemenliğinin sembolü, güvenliğin kutsandığı sahalar ve kolektif bir kimlik olan kavramsal ve ideal olanı kuşatması sebebi ile ‘vatan’ olarak kavramsallaşmıştır. Jeopolitik bir kesinti olan sınırlar, siyasi coğrafya çalışmalarının ‘merkezindedir.’ Dolayısıyla Türkiye’nin coğrafi konumu; son dönemde küresel bir aktör, Avrupa ile gibi nedenlerden ötürü sınır güvenliği ve güvenlikleştirme ekseni, sınır tezinin temelini oluşturmuştur. Ayrıca özellikle neoliberal politikaların etkisinin artması ile beraber sınır bölgeleri; yoğun mal, bilgi ve insan akışının güzergâhı olmuştur. Sınırlar; duvarların, dikenli tellerin yükseldiği yer yer düşük yoğunluklu çatışma alanları haline dönüşmüştür ve bu durum ülke siyasalarında önemli bir konu olarak varlığını sürdürmektedir. Amaç: Araştırmanın temel tezi ve amacı; sınır ve mülteci çalışmalarında ve uygulamada sıkça vurgulanan, sınır güvenliği/güvenlikleştirmesi ekseninde alınan her türlü güvenlik önleminin eksik olduğu ve sınırların oluşturulması ve güvenliği aşamasında mutlaka “sınır insanlarını” ve onların günümüzde ve gelecekte yaşamlarını kesintiye uğratmayacak “çok boyutlu sınır modelini” Türkiye-İran sınır duvarı örnekleminde açıklamaktır Yöntem: Irksal veya kalıtsal özelliklere vurgu yapılmasına itiraz ederek “Germen mikrop teorisini” kabul etmeyen “Turner’ın sınır modeli” dönüştürücü bir güç olarak “batılı yerleşimcilerin sınırlar için mücadelesini merkeze alıyordu. Daha sonraki sınır çalışmaları da güvenlik esasına göre (Wisconsin Okulu vb) gelişime devam etti. Çalışma mağdurlar oluşturan tek boyutlu sınır modellerine karşı olarak oluşturulmuş “sınır insanlarının” günümüzde ve gelecekte sınırda hayatlarını sürdürmesini merkeze alan ve diğer sınır unsurlarını da buna göre dizayn edilmesi mantığına dayalı “çok boyutlu sınır modeli” adı altında yeni bir sınır tezi üzerine bina edilmiştir. Modelin tipik örneklemi, Türkiye-İran sınır duvarı verileri üzerinden geliştirilen öngörülerdir. Bulgular: Sınır güvenliği mantığına dayalı uygulamalar, sınırlarda yaşayan nüfus düşünülmeden kurgulanmıştır. Türkiye-İran sınırına örülen duvar ile geçirgenliği ortadan kalkan ve sınır boyunca görülen “illegal, kaçak, gölge sınır ticareti” sınırlandırılmıştır. Böylece geçim kaynakları engellenen sınır insanları, iç bölgelere göç edecek, sınırda olması gereken güvenilir ve caydırıcı nüfus yoğunluğu azalacaktır. Kaldı ki sınırı terk eden göçmenler, büyükşehirlerde Türkiye’de yaşayan göçmenlerin Türk toplumunun sosyal ve kültürel yapısı için bir tehdit oluşturduğu ve göçmenlerin kriminalize edilerek, çeşitli suçlarla eşleştirilmesi gibi söylemlerle karşılaşacak, bu da farklı sorunları gündeme getirecektir. Özgünlük: Tek boyutlu “güvenlik” ekseninde doğru olarak düşünülen sınır modelinin, çok boyutlu çok faktörlü fizibilitelerde sınır insanları ve sınırın geleceği açısından risk oluşturacağı bilinmelidir. Araştırmada; Türkiye-İran sınır güvenliği için inşa edilen duvarların oluşturduğu çok boyutlu olumlu ve olumsuz ortamlar, öngörülen ampirik sonuçlarına karşılık, öngörülmeyen olası olumsuz senaryolar ile birlikte kurgulanmıştır.Öğe Türkiye İran sınırında düzensiz göç ve göçmenlerin sınır geçme pratikleri(İstanbul Ticaret Üniversitesi, 2022) Deniz, OrhanAmaç: Bu araştırma, Güney Asya ve Ortadoğu ülkelerinden gelip, İran üzerinden Türkiye’ye giren, özellikle Afganistan, Pakistan, İran, Bangladeş ve Somalili düzensiz göçmenlerin göç süreçlerini ve sınır geçme pratiklerini incelemeyi amaçlamaktadır. Çalışma, göçmenlerin ülkelerinde kopuş nedenlerini, göçmen profillerini, İran’ın göçmenlere karşı tutumunu, göçün maliyetini, göç sürecinde karşılaşılan güçlükleri ve göçmenlerin sınır geçme pratiklerini ortaya koymayı hedeflemektedir. Türkiye-İran sınırında göçle birlikte güvenlik konusunun irdelenmesi de çalışmanın bir başka amacını oluşturmaktadır. Yöntem: Nitel araştırma yönteminin benimsendiği çalışmada mülakat ve görüşme teknikleri kullanılarak birincil veriler elde edilmeye çalışılmıştır. İkincil veri kaynağı olarak da daha önce yapılan akademik çalışmalar, Göç İdaresi Başkanlığı ve Van Valiliği İl Göç İdaresi verilerinden yararlanılmıştır. Çok boyutlu ve çok aktörlü bir olgu olan düzensiz göç meselesi ele alınırken, göçmenler, göçmen kaçakçıları, güvenlik güçleri, mülki idare amirleri ve sınır köylüleri gibi aktörlerden istifade edilmiştir. Bulgular: Son yıllarda sayıları artan ve İran üzerinden Türkiye’ye giren göçmenlerin önemli bir kısmını Afganlar, Pakistanlılar ve İranlılar oluşturmaktadır. Yıllara göre sayıları değişmekle birlikte Afganların oranı yıllık ortalama %30 ile %45 arasında değişmektedir. Gerek Afgan gerekse diğer göçmen grupların artışında temel etkenin güvenlik kaygısı ve ekonomik nedenler olduğu görülmektedir. İran yönetiminin ülkedeki göçmenleri batıya yönlendirmesi ve göçmen kaçakçılarının faaliyetleri de bu durumda önemli rol oynamaktadır. Göçmenler seyahat sürecinde başta coğrafi koşullar ve kaçakçıların suiistimalleri olmak üzere birçok zorlukla da mücadele etmek zorunda kalmaktadırlar. En dramatik olanlardan birisini göçmen ölümleri oluşturmaktadır. Her yıl sadece Türkiye İran sınırında soğuktan donarak hayatını kaybeden göçmen sayısı yaklaşık 50 civarındadır. Özgünlük: Son yıllarda Türkiye ve dünyanın konuştuğu önemli gündem başlıklarından birisi haline gelen göç meselesine, özellikle doğudan gelen göç meselesine, odaklanılan bu çalışmanın hem literatüre, hem de politika yapıcılara katkı sunması umulmaktadır.Öğe Türkiye-İran göç sistemi: süreklilik ve değişimler(İstanbul Ticaret Üniversitesi, 2022) Yıldız, Uğur; Sert, DenizAmaç: Son yıllarda Türkiye’ye dair göç çalışmalarında ciddi bir artış gözlense de Türkiye-İran göç koridoruna dair araştırmalar sınırlı sayıdadır. Bu makalede Türkiye-İran Göç sisteminde son dönemde yaşanan gelişmeler incelenecektir. Bu bağlamda tartışılacak üç kategori: yıllardır süregelen uluslararası korumaya tabi kişiler; sayıları gittikçe artan uluslararası öğrenciler ve yatırım yoluyla vatandaşlık hareketliliklerini kapsamaktadır. Yöntem: Türkiye-İran göç koridorunda son yıllarda artış gösteren öğrenci hareketliliği ve konut alımı ile aynı süreçte Türkiye’ye gelerek sığınma başvurusunda bulunan İranlı bireylerin sayısında ciddi azalma olmuştur. Tarihsel süreçte bu değişimi iz sürme yöntemiyle sunan çalışma bu noktada verilerin ne ifade ettiğini göstermek adına TÜİK, YÖK ve GİB’den yararlanmaktadır. Azalan ve artan trendi anlamak adına ise makro politikalardaki değişiklikleri analiz ederek, makro değişimlerin yeni olan etkisini ortaya çıkarmaktadır. Bulgular: 1980’lerin başından itibaren İranlı bireylerin sığınma temelli Türkiye’ye olan hareketliliğiyle sınırlı olan Türkiye-İran göç koridorunda 2011 sonrası süreçte önemli bir dönüşüm yaşanmıştır. Özellikle 2011 sonrası dönemde İranlı öğrenciler ile İranlı ailelerin Türkiye’de konut edinimi yoluyla göçü her yıl sürekli olarak artış göstermektedir. Bu iki kategorinin varlığı ilk olarak Türkiye ve İran arasındaki göçü bir göç sistemine dönüştüğünün göstergesidir. Daha da önemlisi çalışma, bu iki düzenli göç kategorisinin varlığı Türkiye’nin göç politikalarının neoliberalleşmesiyle ilgili olduğunu tartışmaktadır. Özgünlük: Türkiye’ye olan İranlı bireylerin hareketliliği temel olarak İranlı sığınmacı ve mülteciler ile onların üçüncü ülkelere yerleştirilmesi üzerinden tartışılmıştır. Son dönemlerde Türkiye’de artan sayıdaki İranlı yabancı lisans öğrencisi ve konut satın alan İranlı bireyler akademik olarak yazında irdelenmemiştir. Çalışmanın özgün tarafı bu iki kategorileri makro politikalardaki değişikler ile ilişkilendirmesi, Türkiye-İran arasındaki hareketliliğin bir göç sistemine dönüşmesini göstermesi ve Türkiye göç yönetiminin giderek piyasa mantığına uygun politika tercihleriyle neoliberalleşmesini göstermektir.Öğe Entegre sınır yönetimi ve Frontex ile ilişkiler bağlamında Türkiye’nin AB ile harici farklılaştırılmış entegrasyonu(İstanbul Ticaret Üniversitesi, 2022) Yıldız, Ayselin; Turhan, EbruAmaç: Bu çalışma, Türkiye’nin sınır yönetimi konusunda AB ile harici farklılaştırılmış entegrasyonunun sınırlarını ve belirleyici faktörlerini Entegre Sınır Yönetimi (ESY) sisteminin uygulanması ve AB Sınır ve Sahil Güvenlik Ajansı (FRONTEX) ile işlevsel işbirliğinin durumu kapsamında analiz etmeyi amaçlamaktadır. Yöntem: Makalenin kuramsal bölümünde, harici farklılaştırılmış entegrasyon ve belirleyici faktörleri, farklı politika aktarımı modelleri ve literatür haritalandırılması üzerinden kavramsallaştırılmaktadır. Ampirik bölümdeyse, ESY’nin uygulanması ve FRONTEX ile işbirliği konularında gerçekleşen farklılaştırılmış entegrasyonun kapsamı Avrupa Komisyonu Türkiye ilerleme/ülke raporları temel alınarak incelenmektedir. Entegrasyonun kapsamını ve sınırlarını etkileyen faktörler, makalenin kuramsal bölümünde gerçekleştirilen haritalandırmadan yararlanılarak ele alınmaktadır. Bulgular: Makalenin ana bulgusu, cazip ve güvenilir teşviklerin Türkiye’nin sınır yönetimi konusunda AB ile entegrasyonunu kolaylaştırırken, sektörel siyasallaşmanın ve öngörülen yüksek uyum maliyetlerinin harici farklılaştırılmış entegrasyonu olumsuz etkilediğidir. Özgünlük: AB-Türkiye ilişkilerinin ele alındığı yazında, harici farklılaştırılmış entegrasyon konusundaki kuramsal çalışmalar az sayıda olmakla birlikte, oldukça da yeni bir alandır. Bunun ötesinde, kuramsal tartışmaları farklı politika alanları bağlamında inceleyen sınırlı sayıda ampirik çalışma bulunmaktadır. Bu makale, AB-Türkiye ilişkilerini, göç ve sınır yönetimi gibi oldukça önemli ve güncel bir politika alanında, harici farklılaştırılmış entegrasyon tartışmaları bağlamında inceleyerek özellikle Türkçe yazına önemli ve özgün bir katkı sağlamaktadır.Öğe Brexit sürecinin eğitim hareketliliğine etkileri: Erasmus’tan Turing’e yeni fırsatlar ve tehditler(İstanbul Ticaret Üniversitesi, 2022) Özey, Ezgi; Kahraman, Selver ÖzözenAmaç: Bu çalışmada Birleşik Krallık’ın (BK) Avrupa Birliği’nden (AB) ayrılma kararıyla birlikte AB’nin sınırlarını kıta sınırına çekerek ekonomik, sosyal ve politik açıdan daralma etkisi yaratan Brexit sürecinin genel olarak AB bağlantılı göçlere özelde ise Erasmus hareketliliğine olan etkileri ele alınmıştır. Erasmus Programı’nın nitelikli aktörlerinden biri olan BK’nın süreçten çekilmesinin etkileri yanında bu sürecin başlangıçta Türkiye’nin Erasmus hareketliliğini nasıl etkilediği ve gelecekte nasıl etkileyebileceğinin araştırılması çalışmanın amacını oluşturmaktadır. Yöntem: Bu çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması deseni kullanılmıştır. Veri toplama aracı olarak ise resmi istatistiklere dayalı dokümanlardan yararlanılmıştır. Çalışma kapsamında üç farklı veri grubu kullanılmaktadır. Bunlar: (i) Avrupa Komisyonu yıllık raporlarından elde edilen 2014-2019 yıllarına ait BK’nın Erasmus öğrenci ve personel hareketliliği verileri, (ii) Ulusal Ajans ve Avrupa Komisyonu yıllık raporlarından elde edilen 2004-2019 yıllarına ait Türkiye’nin Erasmus öğrenci ve personel hareketliliği verileri ve (iii) BK’nın resmi internet sayfasından (Turing Scheme) elde edilen Turing Programı’nın işleyiş şemasına yönelik istatistiki verilerdir. Bulgular: AB bağlantılı hareketliliklerde önemli bir yeri olan Erasmus Programı, Brexit süreci boyunca tartışılan konulardan biridir. BK’nın programdan çekilmiş olmasının diğer program ülkeleri ve ülkemiz için bir kayıp olacağı açıktır. Her ne kadar BK ve Türkiye arasında çok yoğun bir hareketlilik olmasa da Brexit sonrası gündeme getirilen Turing Programı’nda Türkiye’ye verilen kontenjanların Erasmus’un çok gerisinde kalmış olması, Türkiye’nin bu süreçte ihmal edildiğini ve beklentilerin ülkemiz açısından karşılanamadığını göstermektedir. Özgünlük: Birçok ülke Erasmus hareketliliğinin hem eğitim sistemine hem de ülke ekonomisine yaptığı katkılardan yararlanabilmek için kıyasıya rekabet halindedir. Türkiye’nin de önemli aktörlerinden biri olduğu bu hareketlilikte ülkeler arasında yaşanan politik krizlerin ülkemiz üzerindeki olası sonuçlarının tartışılması oldukça kritik bir konudur. Özellikle ulusal literatür incelendiğinde Brexit sürecinin daha çok siyasi, ekonomik faktörler ve göç (sığınmacılar, serbest dolaşım) konusu üzerinden değerlendirildiği fakat sürecin eğitim hareketliliği üzerinde yaratacağı tehditlerin ve fırsatların gözden kaçırıldığı görülmektedir. Nitekim bu çalışmayla Brexit ve eğitim hareketliliği ile ilgili literatüre farklı bir bakış açısı kazandırılabilir.Öğe Sivil toplum ve göç çalışmalarında köprüler kurmak: Türkiye örneği(İstanbul Ticaret Üniversitesi, 2022) Aksel, Damla; Boşnak, BükeSon otuz yılda küreselleşmenin etkisiyle yaşanan dönüşümler, uluslararası göç ve sivil toplum alanlarında yeni tartışmaların gelişmesini beraberinde getirmiştir. Bu iki alana dair akademik çalışmalarda farklı kuramsal yaklaşımlar görülmekle birlikte, sivil toplumun göç süreçlerinde her geçen gün daha önemli bir aktör olarak yer alması iki alan arasında köprüler kurulmasını zaruri hale getirmektedir. Amaç: Bu makale, sivil toplum alanındaki kuramsal tartışmalardan yola çıkarak, liberal ve eleştirel yaklaşımlar üzerinden Türkiye örneğini ele almayı amaçlamaktadır. Makalede Türkiye’de uluslararası göç alanında faaliyet gösteren sivil toplum alanına dair akademik çalışmaların haritalandırılmasından faydalanılarak, üç tematik alan üzerinden –entegrasyon, ulusaşırı hareketler ve küresel yönetişim– sivil toplumun, göç süreçlerine etkisi analiz edilmektedir. Bu bağlamda Türkiye örneği üzerinden sivil toplum ve göç çalışmaları arasında teorik ve ampirik köprüler kurulması hedeflenmektedir. Yöntem: Makalede ilk olarak Türkiye’de göç alanında faaliyet gösteren sivil toplum alanına dair akademik çalışmaları haritalandırabilmek amacıyla sistemli bir literatür taraması yapılmaktadır. İkinci olarak, sivil toplum kuruluşlarının birincil dokümanları üzerinden tematik analiz gerçekleştirilmektedir. Bulgular: Türkiye’nin göç politikalarında yaşanan paradigma değişikliği, bu alanda çalışan sivil toplum kuruluşlarının sayıca artması ve çeşitlenmesini beraberinde getirmektedir. Ancak devletin hem göç yönetişimi hem de sivil toplum politikalarında merkezi otoritesini güçlendirmesi, sivil toplum kuruluşlarının sınırlı bir alanda ve kısa süreli stratejilere yönelik çalışabilmesine yol açmaktadır. Bu durum alandaki akademik çalışmaların da sivil toplumun hizmet sağlayıcılığı rolüne odaklanmasını beraberinde getirmektedir. Özgünlük: Türkiye’deki göç alanında yaşanan paradigma değişikliği üzerinden sivil toplum alanını kapsamlı olarak analiz etmesi açısından bu makale özgünlük taşımaktadır.Öğe İstanbul’da göçmenlerin mekâna yerleşme ve tutunma dinamikleri: Beyoğlu örneği(İstanbul Ticaret Üniversitesi, 2022) Kaya Erdoğan, Esra; Kurtuluş, Hatice; Yükseker, DenizBeyoğlu, İstanbul’un en hareketli nüfusa sahip merkez ilçelerinden biridir. İlçe giderek çeşitlenen ve artan oranlarda göçmen gruplarının mekâna tutunma, yerleşme, hareketlilik dinamikleri barınma ve çalışma olanaklarının yarattığı olumsallıklar paralelinde şekillenir. Kentsel haklara ve hizmetlere erişim düzeyleri ise göçmenlerin statülerine, göçmenlik ağlarına ve sınıfsal konumlarına göre değişkenlik göstermektedir. Amaç: Bu çalışma Beyoğlu ilçesi örneğinden yola çıkarak farklı göçmen gruplarının mekânda yerleşme/tutunma dinamikleri ve kentsel mekandaki ihtiyaç, sorun ve beklentilerine dair özgün nitel veriye dayalı bir analizle, göçmenlere yönelik üretilebilecek yerel sosyal politika ve uygulamalara katkı sağlamayı amaçlamaktadır. Yöntem: Nitel veri toplama teknikleriyle yapılan saha araştırması ilçedeki beş göçmen grup ile gerçekleştirilen altı odak grup toplantısı ile uzmanlar ve kamu kurumları temsilcilerinden oluşan 19 kişi ile yapılan mülakatlara dayanmaktadır. Bulguların analizi NVİVO nitel analiz programında araştırma ekibi tarafından yapılmıştır. Bulgular: Beyoğlu’ndaki en büyük göçmen grubunu geçici koruma statüsündeki Suriyeliler oluşturmakla birlikte, ilçede çok sayıda düzensiz ve kayıtsız göçmen mevcuttur. İlçedeki göçmen varlığının en önemli belirleyenleri ilçenin sosyo-mekânsal özellikleridir. On yıllardır metruklaşmakta olan konut stoku, düzensiz veya yoksul göçmenler için barınabilecekleri bir alan yaratmıştır. Ancak konutlar insani barınma koşullarını çoğu kez karşılamamaktadır. Kamu kurumlarının bazı mahallelerdeki sosyo-mekânsal koşullara yönelik kayıtsızlığı da ilçede kayıtsız ve düzensiz göçmenlerin yerleşimini kolaylaştırmaktadır. Beyoğlu’nda yoğunlaşan yeme-içme ve konaklama sektörleri ile küçük imalat sektörünün varlığını sürdürmesi, göçmenlere kayıt dışı çalışma olanakları sunmaktadır. Beyoğlu’ndaki göçmenlerin birçoğunun kayıtsız veya düzensiz olması, sağlık hizmetleri ve eğitim gibi temel haklara ve işgücü piyasalarına erişimlerini olumsuz etkilemektedir. Kayıtsız ve düzensiz göçmenlerin çocuklarının örgün eğitime erişimi yoktur. Kayıtsız Suriyelilerin çocukları arasında çocuk işçiliği de yaygındır. Göçmenlerin temel sağlık hizmetleri ve bulaşıcı hastalıklardan korunma ve tedavi hizmetlerine erişiminin çok yetersiz olması, halk sağlığı açısından da bir risk oluşturmaktadır. Kötü ve kalabalık konutlarda yaşayan kadın ve çocuk göçmenlerin mahalle içerisindeki birkaç park haricinde sosyalleşme mekanları neredeyse yoktur. Özgünlük: Çalışmada göçmenlerin mekâna yerleşimlerinde belirleyici olan sosyo-mekânsal örüntülerin tespiti ile farklı niteliklerdeki göçmen gruplarının mekâna yerleşme ve tutunma dinamikleri arasındaki ayrımlar ve benzerliklerin analizi göç alandaki çalışmalara özgün bir katkı sağlamaktadır.Öğe Yerel basında Suriyeli mültecilere ilişkin temalar, tanımlamalar ve metaforlar: Gaziantep örneği(İstanbul Ticaret Üniversitesi, 2022) Yücebaş, SemiraySuriye’de savaşın başlamasının 11. yıl dönümünde Suriyeli mülteci göçü, Türkiye ve Gaziantep için etkisini halen sürdürmektedir. Suriyeli mültecilere ilişkin haberlere de Gaziantep yerel basınında sıklıkla yer verilmektedir. Bu haberlerin toplumdaki Suriyeli mültecilere ilişkin değer yargılarını yeniden üreten bir niteliği bulunmaktadır. Bu çalışmada, Gaziantep yerel basınındaki Suriyeli mülteci sunumlarının nasıl gerçekleştiği incelenmektedir. Amaç: Çalışmanın amaçlarından ilki Gaziantep yerel basın haberlerinde Suriyeli mültecilerin hangi tema, tanımlama ve sözcük tercihleri ile sunulduklarını incelemektir. Çalışmanın bir diğer amacı da dört yıl önce yapılan bir araştırma ile güncel verileri karşılaştırmaktır. Yöntem: Araştırmada Gaziantep yerel basınından altı gazetedeki haberler niteliksel içerik analiziyle incelenmektedir. İnceleme 2021 Mart ile 2022 Mart tarihleri arasını kapsamaktadır. Daha sonra bu sonuçlar 2017 yılında yapılan araştırmayla karşılaştırılmaktadır. Bulgular: Gazetelerde farklı dönemlerde Suriyeli mültecilere yönelik sunumlarda olumlu bir değişim gözlemlenmemektedir. Ayrıca son dönemde, yerel basında, dışlayıcı pratiklerin yeni biçimlerine dair örnekler de tespit edilmektedir. Özgünlük: Araştırma daha önce yapılmış bir araştırmayla karşılaştırma yapmakta ve Gaziantep yerel basınındaki Suriyeli tanımlamalarının güncel içeriğini ortaya koymaktadır.Öğe Göç girişimcilik ve toplumsal cinsiyet: Gaziantep’teki Suriyelilerin işyeri açma motivasyonları(İstanbul Ticaret Üniversitesi, 2022) Leyla Kuzu, ŞenayGöçmenlerin kendi işletmelerini açmaya yönelmeleri, farklı bağlamlarda tartışılmaktadır. Göçmenlerin işyeri açması, bazen uyumun veya sosyal ağların bir göstergesi olurken bazen hâkim ekonomik sisteme yeterince dâhil olamamalarının bir göstergesi olabilmektedir. Göçmenlerin işyeri açmalarının ekonomik, kültürel, sembolik ve sosyal sermayeleriyle yakından ilişkili olduğu tartışılmaktadır. Bu faktörlere, sosyo-ekonomik ve politik söylemin yeni gelenleri ne kadar içerdiği ve göçmen grubun büyüklüğü gibi unsurlar da eklenebilir. Bütün bunlar dikkate alındığında, çalışmada Bourdieu’nün ilişkisel perspektifi, Gaziantep’te Suriyelilerin işletme açma deneyimlerini analiz etmek için kullanılacaktır. Amaç: Gaziantep’teki Suriyelilerin, hem kendi işyerlerini açma oranlarının hem de bu oranlarda erkeklerin payının yüksek olduğu görülmektedir. Bu çalışmada, Suriyelilerin işletme açma motivasyonları, toplumsal cinsiyet faktörü dikkate alınarak tartışılmaktadır. Yöntem: Bu çalışma, 2018 yılı Kent Kültürü ve Kentlilik Bilincinin Geliştirilmesi Mali Destek Programı kapsamında Gaziantep’teki Suriyeliler Başarı Hikâyeleri çalışmasının verilerine dayanmaktadır. Makale, yarı-yapılandırılmış görüşme sorularından hareketle, Gaziantep’te işletme sahibi olan 16 Suriyeliyle (5 kadın ve 11erkek) yapılan görüşmelere odaklanmaktadır. Bulgular: Kadınların sermaye birikimlerindeki farklılık, ev ve çocuk bakımındaki geleneksel rolleri, işletme açma motivasyonlarını belirlemektedir. Erkeklerin, Suriye’de yaptıkları işleri devam ettirme isteği, ailenin geçimini sağlama yükümlülüğü ve işyerinde karşılaştıkları ayrımcılık, kendi işyerlerini açma deneyimlerini etkilemektedir. Çalışma saatlerindeki esneklik ise hem kadınlar hem de erkekler için işyeri açma deneyiminin önemli bir parçasıdır. Özgünlük: Göçmenlerin işyeri açma tartışmalarında göz ardı edilen toplumsal cinsiyet temelli faktörlerin tartışılması, çalışmayı farklı kılmaktadır.Öğe İnanç temelli Suriyeli mülteci topluluklar’da geri dönüş eğilimleri(İstanbul Ticaret Üniversitesi, 2022) Kaya, MahmutKapsam: Bu çalışmada inanç temelli Suriyeli mülteci topluluklarda Suriye’ye geri dönüş eğilimleri sorunsallaştırılmıştır. Amaç: Araştırmanın amacı geri dönüş konusunun Suriyelilerin perspektifinden nasıl algılandığını ortaya koymaktır. Yöntem: Nitel yöntem yaklaşımı ile ele alınan çalışmada inanç temelli topluluklardaki topluluk üyesi ve grup liderlerini kapsayan 19 kişi ile derinlemesine bireysel görüşmeler yapılmıştır. Bulgular: Araştırma bulgularına göre, inanç temelli Suriyeli mülteci topluluklarda geri dönüşe ilişkin iki ana yaklaşım ortaya çıkmaktadır. Bunlar, ilk olarak tümüyle geri dönüşü reddedenler, ikinci olarak da şartlı geri dönüşü kabul edenlerdir. Geri dönüşü tümüyle reddedenlerin gerekçeleri: rejim ve örgütler karşısında can güvenliğinin olmayışı, savaşın yıkıcı sonuçları, aile ve akrabaların kaybı, rejime muhalif olma, hakların teminat altında olmaması, rejimin halen görevde olması, vatandaşlık almış olma ve görece entegre olup Türkiye’de bir düzen kurmuş olma şeklinde sıralanmaktadır. Şartlı geri dönüşü kabul edenler ise savaşın sona ermesi, güvenlik ve alt yapı hizmetlerinin sağlanmış olması, mevcut rejiminin değişmesi, inanç özgürlüğünün sağlanması gibi gerekçeleri ileri sürmektedir. Özgünlük: Bu çalışma inanç temelli Suriyeli mülteci topluluklardaki geri dönüş eğilimlerini göç literatürü ve Birleşmiş Milletler kriterleri bağlamında analiz etmektedir. Mevcut haliyle Türkiye’deki Suriyelilerin geri dönüşü, ülkede devam eden güvenlik problemleri, insani ihtiyaçların karşılanmaması ve Esad hükümetinin halen görevde olması nedeniyle ilgili literatür ve uluslararası kriterlerle uyuşmamaktadır.Öğe Göçmenlere karşı tutumların parti tercihlerine etkisi: Türkiye örneği(İstanbul Ticaret Üniversitesi, 2022) Elçi, Ezgi2011’de Suriye İç Savaşı’nın başlamasıyla bugüne kadar Türkiye’ye göç eden 3 milyon 750 bin civarındaki mülteci ile birlikte Türkiye siyasetinde göçmenlere karşı tutumlar da araştırılmaya başlanmıştır. Önceki çalışmalar göçmenlere karşı tutumların çeşitli boyutlarını analiz etmiş olsa da bu tutumların parti tercihlerine etkisi diğer ülkelere kıyasla Türkiye’de daha az çalışılmış bir konudur.Öğe Türkiye’de göçmen ve mülteci entegrasyonu: politikalar, uygulamalar ve zorluklar(İstanbul Ticaret Üniversitesi, 2022) Danış, Didem; Dikmen, HilalAmaç: Bu makale, Türkiye’de uygulanan entegrasyon politikalarının genel bir değerlendirmesini sunmayı amaçlamaktadır. Tarihsel bir değerlendirmenin ardından, Suriye’den kitlesel zorunlu göçün yaşandığı 2011 yılı sonrasında başta çalışma, eğitim, istihdam ve sağlık olmak üzere sosyal uyum için yapılan uygulamaları incelemektedir. Yöntem: Bu çalışma ikincil kaynaklara dayanarak, Türkiye’de göçmen ve mültecilere yönelik uygulanan entegrasyon politikalarının tarihsel ve eleştirel bir perspektifle incelenmesini içermektedir. Bu amaçla hem konuyla ilgili akademik literatür taranmış, hem de kamu kurumları, çeşitli kuruluşlar ve STK’lar tarafından üretilen raporlardaki veriler kullanılarak bir değerlendirme yapılmıştır. Bulgular: Türkiye 19. yüzyılın sonlarından bu yana tarihsel, kültürel ve coğrafi bağı olan geniş bir coğrafyadan göç almaktadır. Bu uzun göç tarihi boyunca hem gelen gruplar değişmiş hem de uygulanan göç ve entegrasyon politikaları farklılık göstermiştir. 2011 yılından itibaren Suriyeli mültecilerin gelişiyle, Türkiye dünyada en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülke konumuna gelmiştir. Bugün resmi verilere göre, dört milyona yakın Suriyelinin ve farklı kategorilerde kayıtlı iki milyona yakın göçmen ve sığınmacının varlığı, entegrasyon ve sosyal uyum politikalarına duyulan ihtiyacı arttırmaktadır. 1980’ler ve 2010’lar arası dönemde göçmen ve mültecilere yönelik sistematik bir entegrasyon politikası yokken, son dönemde Suriyeliler için, Avrupa Birliği fonlarının da desteğiyle, “yukarıdan aşağıya” ve “çekingen entegrasyon” diyebileceğimiz bazı çabalar ortaya konmaktadır. Ancak Türkiye’nin son dönemde içinden geçtiği siyasi kutuplaşma ve ekonomik krizle beraber yükselen ayrımcılık ve ırkçılık, kabul ve entegrasyon kapasitesini azaltmaktadır. Gelişlerinin üstünden on yıl geçmişken, Türkiye toplumunda Suriyeli mültecilerin “geçici” olduğu, yani bir gün kendi ülkelerine geri dönecekleri fikri hâlâ yaygındır. Bu geçicilik ve belirsizlik algısı, sağlık ve eğitim gibi alanlarda önemli ilerlemeler kaydedilmiş olmasına rağmen, entegrasyon politikalarının etkisini zayıflatmaktadır. Özgünlük: Bu makale, Türkiye’de göçmen ve mültecilere yönelik entegrasyon politika ve uygulamaları önce tarihsel bir perspektifle ele alıp, daha sonra, son on yılda kitlesel zorunlu göçle gelen Suriyelilerin entegrasyonuna yönelik durumu hizmet alanlarına odaklanarak değerlendirmesiyle göç çalışmaları alanına özgün bir katkı sunmayı amaçlamaktadır.Öğe Suriyelilerin uyumunda bugün ve yarın: Toplumsal algıların dönüşümü ve yönetimi(İstanbul Ticaret Üniversitesi, 2022) Unutulmaz, K. OnurAmaç: Bu çalışma Türk toplumunda Suriyelilere yönelik algıları analiz ederek öncelikle Suriyelilerin uyumu konusunda mevcut durumu ortaya koymayı, ardından toplumsal algılar ile uyum süreçleri arasındaki ilişkiyi analiz ederek, gelecekle ilgili öngörüler üzerinden önerilerde bulunmayı hedeflemektedir. Yöntem: Araştırma Suriyeliler Barometresi (SB) araştırmaları kapsamında toplanan nicel ve nitel verileri analiz etmektedir. Periyodik olarak tekrarlanan bir araştırma olan SB kapsamında nicel veriler ulusal ölçekte temsil kabiliyeti olan geniş kapsamlı bir örneklem üzerinde uygulanan kamuoyu anketlerinden; nitel veriler ise Odak Grup Görüşmelerinden elde edilmiştir. Bu çalışmanın temelini oluşturan nitel veriler MAXQDA yazılımı ile analiz edilmiştir. Bulgular: Suriyeli mülteciler 2011 yılından itibaren Türkiye’ye gelmeye başlamış ve sürecin ilk yıllarında hem devlet hem de toplum tarafından Türkiye’deki varlıklarının ‘geçici’ olması beklenmişse de bugün Türk toplumunun büyük bir çoğunluğu Suriyelilerin ülkede kalıcı olacaklarını düşünmektedir. Bu bağlamda sürecin ilk yıllarında gündemde olmayan ‘uyum’ konusu önem kazanmıştır. Ayrıca, yine ilk yıllarda Suriyelilere yönelik baskın olan ‘mağdur’ algısı sürecin uzaması ve sayıların artmasıyla yerini olumsuz nitelemeler ile Türkiye’ye zarar veren ve gelecekte daha çok verecek olan ‘güvenlik tehdidi’ algısına bırakmıştır. Türk toplumu Suriyelileri ağırlıklı olarak ‘içine kapanık’, ‘muhafazakâr’ ve ‘uyum niyet ve gayreti olmayan’ bir topluluk olarak algılamaktadır. Ek olarak, Türk toplumunda Suriyelilerle güven ve uyum içerisinde bir ortak yaşam ihtimali çok güçlü görülmemektedir. Son olarak, yükselmekte olan ayrımcı dil ve güvenlikleştirme ortamı Suriyelilerin uyumunu bugün zorlaştırmaktayken, gerekli adımlar atılmaz ise kısır bir döngü içerisinde kendilerini güçlendirerek gelecekte daha da fazla zorlaştıracaktır. Özgünlük: Literatürde toplumsal algılar ile uyum süreçleri arasındaki ilişki yaygın bir biçimde ele alınmakta iken bu çalışmada sunulmuş olan yükselen ayrımcı dil ve güvenlikleştirme ortamının Suriyelilerin uyum süreçlerine olumsuz etkileri ve bunlara yönelik atılması gereken adımlar analizinin özgün bir katkı oluşturduğu düşünülmektedir.