HF, Hukuk Bölümü Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 145
  • Öğe
    Türk vatandaşlığının evlenme yoluyla kazanılmasında idarenin takdir yetkisi
    (İstanbul Ticaret Üniversitesi, 2024) Ümit, Ayşe İclal; Şensöz Malkoç, Ebru
    Bu makale, Türk vatandaşlığının evlilik yolu ile kazanılması sürecinde idareye tanınan takdir yetkisinin kapsamını ve sınırlarını incelemektedir. Türk Vatandaşlığı Kanunu, idareye geniş yetkiler tanıyarak, vatandaşlık başvurularının değerlendirilmesinde kamu yararı, milli güvenlik ve genel ahlak gibi unsurların göz önünde bulundurulmasını öngörmektedir. Bu çalışma, idarenin takdir yetkisini kullanırken hangi hukuki ilkeler ve prosedürler çerçevesinde hareket etmesi gerektiğini analiz etmektedir. Makale, öncelikle vatandaşlık kavramını, ardından Türk vatandaşlığının kazanılması yollarından olan evlilik ile kazanım şeklini ve bu süreçte idarenin rolünü detaylandırmaktadır. İdarenin takdir yetkisi, hukuki belirlilik, ölçülülük ve hakkaniyet ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmektedir.
  • Öğe
    İsviçre Federal Mahkemesi'nin Swissair kararı
    (2009) Yılmaz, Asuman
    [Abstract Not Available]
  • Öğe
    6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu ile getirilen faiz sınırları üzerine bir değerlendirme
    (2012) Kırkbeşoğlu, Negehan
    Söz konusu makale ile araştırma konusu yapılan husus; mevzuatta yer alan alt ve üst sınır hükümlerinin anlam ve amacını tespit ederek, özellikle 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ile akdi ve temerrüt faiz oranlarına ilişkin getirilmiş olan üst sınırların uygulama hallerini açıklığa kavuşturmaktır. Bu amaçla, öncellikle laiz oranlarına ilişkin getirilmiş olan yeni üst sınırların anlam ve amacı araştırılmış olup, bu sınırların aşılması halinde hangi yaptırımın uygulanması gerektiği tespit edilmeye çalışılmıştır.6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu m. 8'dc ticari işlerde faiz oranını belirleme serbestisi korunmuş olup. TTK m. 9'da ise ticari işlerde, kanuni, anapara ile temerrüt faizi hakkında, ilgili mevzuat hükümlerinin uygulanacağı düzenlenmiş bulunmaktadır. TBK ile TTK'nın aynı anda yürürlüğe girmiş olmaları göz önüne alınacak olursa, ticari ve adi işlerde uygulanacak faiz oranı sınırlaması bakımından fark yaratma eğiliminin doğduğunu görmekteyiz. Biz de bu çalışma ile faiz oranlarına ilişkin getirilen üst sınırların adi işler -ticari işler ayırımı yapılarak uygulanmasının ortaya çıkarabileceği sonuçlan belirlemeye çalıştık.
  • Öğe
    Tutuklama kararlarına karşı başvuru ve denetim yolları
    (2015) Yıldız, Ali Kemal
    Ceza Muhakemesi Kanunu tutuklama kararının verilebilme koşullarını, bu karara karşı itiraz yollarını ve denetim imkanlarını düzenlemektedir. Bu makalede yukarıda belirtilen hususlar açıklanacaktır.
  • Öğe
    Manevi tazminat davalarında görevli ve yetkili mahkeme
    (2016) Tekçe, Fatma Nur
    Bireyin, hukuk düzeni tarafından korunan kişilik hakkına karşı hukuka aykırı olarak yapılan bir saldırı sonucunda ikame edeceği manevi tazminat davasında görevli ve yetkili mahkemeyi doğru tespit etmesi gerekir. Aksi halde görevsiz mahkemede ikame edilen dava, dava şartı yokluğundan; yetkisiz mahkemede açılan dava ise yetki ilk itirazı nedeni ile usulden reddedilebilir. Bu nedenle çalışmamızda manevi tazminat davasında görevli ve yetkili mahkemenin tespiti sorununu, HMK ve MK hükümlerini nazara alarak incelemeyi amaçlıyoruz.
  • Öğe
    Taşınmaz simsarlığı sözleşmesinin şekli ve şekle uyulmamasının hukuki sonuçları
    (2016) Yıldız, Şükrü
    Simsar, sözleşme ilişkisine girmek isteyen tarafları biraraya getiren ve sözleşmenin kurulması için gerekli ortamı hazırlayan bir aracıdır. Simsarlık sözleşmesi Türk Borçlar Kanunu'nun 520 vd. Maddelerinde düzenlenmiştir. Ancak Borçlar Kanunu'nda bazı tür simsarlık sözleşmelerine uygulanmak üzere özel hükümler de getirilmiştir; taşınmaz simsarlığına ilişkin sözleşmenin yazılı olarak yapılma zorunluluğu (md. 520/3) buna örnek olarak verilebilir. Taşınmaz simsarlığı, bir taşınmazın üzerinde ayni veya şahsi bir hakkın kurulması amacıyla gerçekleştirilen aracılık faaliyetidir. Bu çalışmada taşınmaz simsarlığı sözleşmesinin şekli ve şekil eksikliğinin sonuçları üzerinde durulacaktır.
  • Öğe
    Genel eşitlik ilkesi
    (2016) Gören, Zafer
    Eşitlik ilkesi, diğer tüm temel haklarda olduğu gibi temel hak taşıyıcısının Devletle olan ilişkisine yöneliktir. Devlet, yasama ve yargı yoluyla zayıfları baskıya karşı korumak ve toplumsal gücün her türlü kötüye kullanımına karşı savaşmak zorundadır. Şu halde Devlet toplumda da gerçek anlamda eşit özgürlüğü gerçekleştirmekle yükümlüdür. Şematik bir eşitleme değil, objektif, sosyal eşitleyici bir ayırım anlamında diferansiyel bir adalet amaçlanmalıdır. Herkese aynını değil, herkese kendisine düşeni vermelidir: (Suum-cuique: herkese kendisininki). Kendi adalet tasarılarını gerçekleştirmek ve Devletin sosyal düzenlemelerinin yönü konusunda karar vermek, öncelikle yasa koyucunun işidir. Ancak bunu yaparken keyfi davranmamak zorundadır.
  • Öğe
    Türk Ticaret Kanunu'na göre ticaret sicilinde hukukî görünüşe güven (TTK m. 37)
    (2014) Yılmaz, Asuman
    6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 37. maddesi, Türk Hukuku'nda ilk kez ticaret sicilinde hukukî görünüşe güven konusunu düzenlemektedir. Anılan norm uyarınca, ticaret sicilindeki kayıt ile ilân edilen durum arasında aykırılık bulunması hâlinde, tescil edilmiş olan gerçek durumu bildikleri ispat edilmediği sürece, üçüncü kişilerin ilân edilen duruma güvenleri korunur. Bu çalışmada, ticaret sicilinde hukukî görünüşe güven konusunu düzenleyen TTK'nun 37. maddesinin öngörülme amacı, uygulanma alanı, uygulanma koşulları ve hukukî sonuçları üzerinde durulacaktır.
  • Öğe
    6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na göre karşılaştırmalı reklâmlarda gereksiz yere kötüleme yasağı
    (2017) Yılmaz, Asuman
    TTK m. 55, f. 1, b. (a)-5 hükmü, haksız rekabet teşkil eden karşılaştırmalı reklâmları düzenlemektedir. Kural olarak karşılaştırmalı reklâm hukuka aykırı değildir ve haksız rekabet oluşturmaz. TTK m. 55, f. 1, b. (a)-5 uyarınca, karşılaştırma gerçeğe aykırı, yanıltıcı, rakibini gereksiz yere kötüleyici veya gereksiz yere onun tanınmışlığından yararlanacak şekilde yapılmış ise, haksız rekabet teşkil eder. Bu çalışmada, karşılaştırmalı reklâmlarda gereksiz yere kötüleme yasağı ele alınıp incelenecektir.
  • Öğe
    Anonim şirketlerde bağımsız denetçilerin Türk Ticaret Kanunu madde 404 hükmünün ihlâlinden kaynaklanan hukukî sorumluluğu
    (2018) Yılmaz, Asuman
    6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK), bağımsız denetçilerin denetim görevlerini gereği gibi yerine getirmemelerinden kaynaklanan hukukî sorumluluğunu iki farklı normla düzenlemiştir: “Denetçilerin sır saklamadan doğan sorumluluğu” kenar başlıklı 404. madde ve “Denetçinin sorumluluğu” kenar başlıklı 554. madde. Söz konusu hükümlerin uygulanma alanları çakışmaktadır ve birbiriyle çelişen düzenlemeler içermektedirler.Bu çalışmada, bağımsız denetçilerin tâbi oldukları sorumluluk rejiminin belirlenebilmesi amacıyla, TTK’nun 404. maddesinin uygulanma alanı ve anılan norm ile öngörülen düzenlemeler incelenecektir.
  • Öğe
    1879 tarihli eski Medeni Usul Kanunumuza göre istinaf mahkemesinin dosyayı ilk derece mahkemesine göndermesi
    (2020) Budak, Ali Cem
    Karşılaştırmalı hukukta yapılan dar istinaf - geniş istinaf ayrımı bakımından Hukuk Muhakemeleri Kanunumuz dar istinafı benimseyen Avrupa usul kanunlarından biridir. İstinaf hükümlerine yer veren ve 1879 yılından 1927 yılına kadar uygulanan eski Medeni Usul Kanunu-muzun ilk şeklinde ise geniş istinaf sistemi benimsenmiş, daha sonra yapılan değişiklik ve ilavelerle dar istinaf sistemine yaklaşılmıştır. Bu yazıda hukuk tarihine ilişkin bu gelişme üç temyiz mahkemesi kararı ışığında ele alınmaktadır.
  • Öğe
    Evlilik ve ailenin korunması ve desteklenmesi
    (2016) Gören, Zafer
    Anayasa md. 41 kurumsal bir garanti içermektedir. Bu kuralla evlilik ve aile Türk hukuk düzeninin özgün birer kuruluşu olarak garanti altına alınmışlardır. Anayasa md. 41 kuralı, evlilik ve ailenin kendine özgü alanını korumak için klasik bir temel hak, kurumsal bir garanti ve aynı zamanda tüm aile ve evlilik alanlarını ilgilendiren özel ve kamu hukuku için bağlayıcı bir değer yargısı içermektedir. Devletin evlilik ve aileyi koruma görevinden, yasa koyucu için evlilik ve aileye herhangi bir yasa normu ile zarar verme yasağı ile, evlilik ve aileyi özendirme ve destekleme emri çıkmaktadır.
  • Öğe
    Yabancıların sınır dışı edilmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının incelenmesi
    (2024) Şensöz Malkoç, Ebru ; Uzun, Evrim
    Türk hukukunda sınır dışı edilme ile ilgili hükümler 11 Nisan 2013 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu (YUKK)’nda yer almaktadır. YUKK hükümlerince yabancılar, sınır dışı etme kararı ile menşe ülkesine veya transit gideceği ülkeye ya da üçüncü bir ülkeye sınır dışı edilebilirler. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’nde yabancıların sınır dışı edilmesi ile ilgili özel bir hüküm yer almasa da, yabancının sınır dışı edilmesinin AİHS’nin 2., 3., 5., 8., 13. ve 14. maddeleri ile koruma altına alınan hakların somut olayda ihlal edilip edilmediğinin değerlendirilmesi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ne başvuru konusu olmakta ve koruma altına alınan hakların somut olayda ihlal edilip edilmediğinin değerlendirilmesi hususunda AİHM’ne geniş takdir yetkisi tanındığı tespit edilmektedir. AİHM’in söz konusu maddelerin ihlali sebebi ile Türkiye ve diğer ülkeler aleyhine tazminata hükmettiği birçok kararı bulunmaktadır. Çalışmamızda bu kararların incelenmesi amaçlanmaktadır. Bu çalışmada, sınır dışı etme kararına karşı yargı yolu konusuna yer verilmeyecektir.
  • Öğe
    Türk Medeni Usul Hukuku'nun yüz yıllık tarihi
    (2023) Budak, Ali Cem; Özkan, Yavuz
    Türkiye’de hukuk alanında modernleşme Cumhuriyet’ten önce Avrupa Devletleri ile eş zamanlı olarak başlamıştır. Heyet halinde görev yapan ticaret mahkemelerinin kuruluşu 1840 yılına tesadüf ettiği gibi genel bir Medeni Usul Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ise 1879 yılında, 1806 Fransız Medeni Usul Kanunu’nun iktibasıyla olmuştur. Milli Mücadele döneminde İstanbul’daki Temyiz Mahkemesinin Samsun’a nakli dikkati çekmektedir. Cumhuriyet’in ilanından sonra Medeni Usul Hukuku alanındaki ilk değişiklikler 1924 yılında1 Mayıs Adli İnkılabı ile gerçekleştirilmiş bu kapsamda istinaf mahkemeleri ile şer’i mahkemeler lağvedilmiştir. 1925 yılında ise uzunca bir müddet Alman Kanununun iktibası maksadıyla yürütülmekte olan kanun hazırlığı çalışmaları yarıda bırakılarakİsviçre’nin Neuchâtel Kantonu Medeni Usul Kanunu’nu esas alan yeni bir usul kanunu yapılmıştır. 1948 yılından itibaren bu kanunun bütünüyle değiştirilmesi için çeşitli komisyonlar kurulmuş ve altı farklı tasarı meydana getirilmiştir. Bu tasarılara takiben hazırlanan (yedinci) tasarı ise2011 yılında Hukuk Muhakemeleri Kanunu adıyla yürürlüğe girmiş; 1927 tarihli kanun yürürlükten kalkmıştır. Adalet Bakanlığı tarafından görevlendirilen Bilim Komisyonunun 2011 yılına kadarki ilmi ve kazai içtihat birikimini ve İsviçre’de hazırlanmakta olan milli Medeni Usul Kanunu tasarısını dikkate alarak meydana getirdiği yeni Hukuk Muhakemeleri Kanunu yürürlüğe girdiği tarihten beri köklü bir değişikliğe tabi tutulmadan uygulanmaya devam etmektedir.
  • Öğe
    Boşanmada ortak (birlikte) velâyetin uygulanabilirliği
    (2023) Güvenç, Selvi Nazlı
    Velâyet esasında çocuk yararı ilkesine dayanan veliye mutlak karakterli bir yetki sağlayan bir aile hukuku görevidir. Evlilik birliği devam ettiği sürece ortak çocuğun velayeti eşler tarafından birlikte yürütülür (TMK m.336/1). Boşanmada ise velâyet çocuk kendisine bırakılan tarafa aittir (TMK m.336/3) Mukayeseli Hukuk kökenli bir kurum olarak ortak velayet: Evlilik birliğinin son bulduğu hallerde geçerli kabul edilen bir velayet rejimi olarak, velâyet hakkına ana ve babanın her ikisinin birden eşit olarak sahip olmalarını ifade eder. Türk Medenî Kanunu m.336 çerçevesinde, bu nitelikte yani ana ve baba tarafından müştereken sahip olunan bir velayet hakkı ancak ortak hayatın devamı süresince açıkça kabul edilmiş görünmektedir. Ancak Mukayeseli Hukuktaki gelişmelerin de etkisiyle öğretimizde boşanmada velayet tartışmalı bir konu olma özelliği göstermektedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 7 nolu Ek Protokolün 1 Ağustos 2016’da yürürlüğe girmesiyle bu tartışma, ilgili protokülün beşinci maddesinin iç hukuka etkisi bakımından başka bir boyut daha kazanmıştır. 2017’de Yüksek mahkemenin ortak velayet unsuru içeren yabancı mahkeme kararlarının tanınmasına ilişkin süregelen uygulaması değişmiş, “ortak velayet düzenlenmesinin, Türk kamu düzenine ‘açıkça’ aykırı olduğunun söylemeyeceği” ne hükmedilmiştir. Bu kararın ardından ilk derece mahkemeleri tarafından da boşanmada ortak velayete hükmedilmeye başlanmıştır. Çalışmada bu gerekçelerle boşanmada ortak velayet konusunun hem mevcut yasal düzenlemeler hem de lması gereken hukuk bakımından hukukumuzda uygulanabilir olup olmadığı araştırılmıştır.
  • Öğe
    Kamuya yararlı bir işte çalıştırma yaptırımının hukuki düzenlemesi ve etkililiği: Türk ve Hollanda ceza hukukunun karşılaştırılması
    (2023) Abanoz Öztürk, Buket
    Türkiye’de tutuklu ve hükümlü sayısı, istikrarlı bir şekilde artış göstermekte ve ceza infaz kurumlarının doluluk oranları da buna paralel şekilde artmaktadır. Yeni infaz kurumları inşa etmek veya genel af ilan etmek gibi geçici çözümlerden ziyade, hapis cezasına seçenek yaptırımlar, infaz kurumlarındaki kapasite sorununa kalıcı bir çözüm olabilir. Bu çalışmada hapis cezasının verilmesinin ağır, diğer mevcut yaptırımların da hafif olarak kabul edildiği durumlarda, bir ara yaptırım olarak ön plana çıkan ve yakın dönem ceza adalet politikaları arasında en başarılılarından biri olarak kabul edilen “kamuya yararlı bir işte çalıştırma” yaptırımının Türkiye ve Hollanda ceza adalet sistemindeki yeri, hukuki niteliği, infazı ve sonuçları karşılaştırılmalı olarak sunulmaktadır. Ülkemizde kamuya yararlı bir işte çalıştırma yaptırımının kökleri Osmanlı Devleti’ne dayanmakla birlikte 2005 yılında Türk ceza mevzuatında yaşanan değişikliğe ve 2006 yılında denetimli serbestlik müdürlüklerinin faaliyete geçmesine kadar dikkate değer bir gelişme yaşanmamıştır. Hollanda’da ise kamuya yararlı bir işte çalıştırma 1970’li yıllardan itibaren denetimli serbestlik kapsamında uygulanmaktadır. Karşılaştırmak üzere Hollanda örneğinin seçilmesinin iki sebebi bulunmaktadır. İlki, Hollanda’da 2001 yılında ceza kanununda yapılan değişiklikten sonra, kamuya yararlı bir işte çalıştırmanın müstakil uygulanabilen bir ceza olarak kendine has bir yapıya bürünmüş olmasıdır. Hollanda’nın aksine, Türkiye’de kamuya yararlı bir işte çalıştırma ise bir ceza türü olarak düzenlenmemiştir. Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırım olarak, ödenmeyen adli para cezalarından dönüştürülen veya ceza infaz kurumunda bulunan hükümlülerin koşullu salıverilmeleri sırasında denetimli serbestlik kapsamında yükümlülük olarak ücretsiz çalıştırmaya hükmedilebilmektedir. İkincisi, bu yaptırımın sonuçlarının Hollanda’da ampirik olarak test edilmiş olmasıdır. Yapılan bilimsel araştırmalar, kamuya yararlı bir işte çalıştırma yaptırımının suçun tekerrürünün önlenmesinde etkili olduğunu destekler niteliktedir. Bu kapsamda çalışmada, kamuya yararlı bir işte çalıştırmanın Hollanda’daki uygulaması ve sonuçlarının, Türkiye için yol gösterici olup olamayacağı tartışılmaktadır.
  • Öğe
    Improvement of Russian criminal legislation in the field of combating sports crimes
    (St Petersburg Univ Press, 2021) Krupnik, Inna Aleksandrovna; Oğurlu, Yücel ; Ongarbaev, Erkin Anuarovich
    The article analyzes the novelties of Russian criminal legislation in the field of combating crimes in the field of sports. The relevance of the problem is due to the insufficient development of the theoretical and scientific-methodological aspects of the mechanism of legal protection of public relations in the field of professional sports in Russia. The purpose of the article is to develop a concept for the development of criminal legislation on responsibility for sports crimes. The main research method of this problem is formally legal, which allows the authors to formulate proposals for improving the criminal law. In addition, comparative legal and sociological methods were used to ensure the reliability of the results obtained. The study revealed that the following acts that infringe on relations in the field of sports are subject to criminalization within the framework of current Russian criminal law: 1) giving and receiving bribes by persons performing organizational and administrative and administrative functions in connection with the organization and conduct of professional sporting events; 2) hooligan behavior of spectators and other persons present during a professional sporting event. The study is aimed at the formation of a system of competencies among law enforcement officers to counteract violations in the field of sports, including the use of criminal law enforcement measures. The novelty and originality of the study lies in the fact that for the first time a concept is proposed for the development of criminal legislation on responsibility for crimes in the field of sports in the form of a revision of the corresponding criminal law norms.
  • Öğe
    European Union as regional power and external relations
    (Ankara Univ European Union Research Centre, 2013) Yılmaz, Emine Sare; Oğurlu, Yücel
    In the aftermath of the World War I and World War II that hit Europe in the 20th century, Continental Europe embarked on a quest for socio-economic development. Whereas coal and steel were the raw materials that led to war, reconstruction of Europe was initiated by a coal and steel association, which, in time, turned into European Coal and Steel Community, then into European Community and finally into the European Union as we know it today. This paper looks into EU foreign policy to find out whether the reflection of both economically and politically strong EU has hold so far. In parallel to its geographical expansion to the East following the end of the Cold War, the EU began a new search in the fields such as foreign policy, security and defence. This search helped the EU. exercise a certain power not only in its own continent but also the neighboring continents. This paper seeks to explain the existence and sustainability of that power through examples of EU foreign policies against Africa, Middle East and Central Asia. Moreover, the paper focuses on how and why the notion of power has shifted from civil-military power to normative power.
  • Öğe
    TBMM Hükümeti ve Cumhuriyet’in başlangıç dönemlerinde Türk Sineması ve hukuki düzeni (1920-1932)
    (İstanbul Medipol Üniversitesi, 2021) Ceylan, Ayhan
    TBMM Hu?ku?meti ve Cumhuriyet’in başlangıç yıllarında (1920-1932), “açılış, idare, özgu?rlu?k, denetim ölçu?tleri ve sorumlulukları” içeren “sinemaya özgu?” hukukî bir du?zenleme yapılmamıştır. Toplumun eğlence, eğitim ve öğretimine yönelik fonksiyonu, yaygınlığının dönem itibariyle sınırlı olması, dönemin işgal ve savaş şartları, basın gibi kamuoyu oluşturacak ve yönlendirecek derecede sosyal ve siyasal etki göstermemesi sinemaya özgu? ve onu bir bu?tu?n olarak du?zenleyen hukukî bir metnin ortaya çıkmamasında etkili olmuş gözu?kmektedir. Dönemde yu?ru?rlu?kte olan 1907 Polis Nizamnâmesi, 1858 Osmanlı Ceza Kanunu, 1923 Sinema Tebligatı, 1926 Uluslararası Edep ve Ahlâka Aykırı Yayın Sözleşmesi, 1926 Tu?rk Ceza Kanunu ve 1930 Hıfzıssıhha Kanunu sinemaya ilişkin hu?ku?mlere yer vermektedir. Yapılan bu hukukî du?zenlemelerin dönemde etkili bir şekilde uygulanmadığı anlaşılmaktadır. Dönem hakkında bilgi veren kaynaklar ve tatbikat ışığında sinemanın ön denetimi niteliğinde merkezî veya sistematik bir sansu?ru?n 1932 yılına kadar uygulanmadığı belirtilebilir. Mevzuat ve uygulamaya yansıdığı kadarıyla gerçekleştirilen denetimde genel olarak; edep ve genel ahlâka uygunluk, millî ve dinî hislerin rencide edilmemesi, tanınmış din ve mezheplerin aşağılanmaması, dost devletlerin itibarına saygı gösterilmesi, u?lkenin dış u?lkelerdeki imajına zarar verilmemesi, toplumun âsayiş ve huzurunun sağlanması ve çocukların ve gençlerin korunması gibi çeşitli kriterler esas alınmıştır. Devletin özellikle 1926 sonrası sinemaya yu?klediği fonksiyona bağlı olarak bu kriterlerin kısmen değiştiği göru?lmektedir.
  • Öğe
    Hakem kararları maddi hukuka aykırılık sebebiyle iptal edilebilir mi? Hakem kararlarının iptali müessesesinin tarihi kökeni
    (İstanbul Üniversitesi, 2020) Budak, Ali Cem
    Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu döneminde verilen 28.01.1994 tarih ve 4/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nda tahkimin yargısal yönünü öne çıkaran bir yaklaşım benimsenerek, özetle, hakem kararlarının maddi hukuka uygunluğunun devlet mahkemeleri tarafından denetlenebilmesinin mümkün olduğu sonucuna varılmıştır. Bu kararda benimsenen görüşün 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun uygulandığı dönemde de muhafaza edilmesi hâlinde, hakem kararlarının kanuna aykırı olması hususu bir iptal sebebi sayılabilecektir. Ancak, hakem kararlarının iptali müessesesinin amacı, mahiyeti ve tarihi kökeni dikkate alındığında, hakem kararlarının iptali sebepleriyle yabancı mahkeme ve yabancı hakem kararları hakkındaki tenfiz engelleri arasında bağlantı ve benzerlik görülmektedir ki söz konusu bağlantı ve benzerlikler tesadüfî değildir. Yabancı mahkeme ve yabancı hakem kararlarının tanınması ve tenfizi bakımından milletlerarası hukuka hâkim olan anlayış, egemen devletlerin yek diğerinin yargı yetkileri dahilinde vermiş oldukları yargı kararlarına eşitlik ve karşılıklılık ilkeleri çerçevesinden saygı göstermeleri; yek diğerinin ülkelerinde verilen mahkeme ve hakem kararlarına kapsamlı bir kanun yolu denetimi yapmadan sadece hak arama hürriyetine riayet edilip edilmediği hususunu incelemekle yetinerek millî mahkeme ve hakem kararları gibi kesin hüküm ve icra kabiliyeti vasıflarını tanımak şeklindedir. Aynı mülahazaların millî hakem kararlarının kesin hüküm ve icra kabiliyeti vasıflarının kendi devletleri tarafından tanınması bakımından da geçerli olduğunu söylemek mümkündür. Bu çalışmada hakem kararlarının iptali müessesesinin tarihi gelişimi ve niteliği incelendikten sonra, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu uyarınca hakem kararlarının iptali usulünde bu yaklaşımın uygulanmasının mümkün olup olmadığı tartışılacaktır.