İletişim Fakültesi, Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 29
  • Öğe
    Spekülatif gelecek tartışmaları ekseninde tekno-hümanizm ve toplum 5.0: Sistematik bir değerlendirme
    (İstanbul Ticaret Üniversitesi, 2024) Kodak, Dilge
    Tekno-hümanizm, teknolojinin insani deneyim ve potansiyeller üzerinde olumlu etkiler yaratmasını hedefleyen felsefi bir pozisyondur. Bu anlamda tekno-hümanizm teknoloji ve insanlık arasındaki dengenin adil bir şekilde kurulması gerektiğini ve insanlığın yeniden merkeze alınmasını savunur. Bu savunmayı yaparken de insanların yaşam kalitesini artırmak için teknolojik gelişmeleri kullanırken ahlaki ve sosyal sorumluluk ilkelerini gözetir. Teknohümanizm; skolastik felsefe sonrasında Aydınlanma düşüncesinin normatif bir çıktısı olan hümanizm paradigmasının aktüel bir aşamasıdır. İnsan merkezcilik ve rasyonalitenin nesnel çerçevesinde şekillenen Endüstri Devrimi tarihsel olarak Enformasyon Toplumu aşamasını da tamamlamış, süper akıllı toplumlar idealine eğilim artış göstermiş ve internet teknolojileri örgütlü yaşam ve üretim pratiklerini domine etmeye başlamıştır. İlk olarak Japonya’da öne sürülen Toplum 5.0 modeli, dijital teknolojiler ve yapay zeka teknolojilerinin zemin oluşturduğu süper akıllı toplumları refere etmektedir. Toplum 5.0’ın amacı insanlığın makine ve yapay zekalarla olan etkileşimini verimlilik açısından optimize etmektir. Ayrıca toplumsal hayatta büyüme ve kalkınmaya birincil öncelik vererek, yaşam kalitesinin maksimize edilmesini sağlamak bu modelin öncelikli hedefleri arasındadır. Bu çerçeveden hareketle, çalışmanın amacı insan merkezciliğin tarihsel evriminin son aşaması olan tekno-hümanizm yaklaşımı ekseninde, süper akıllı toplum ideallerini odağına alan Toplum 5.0 modelinin vaat ve pratikleri arasındaki benzerlikleri ve çelişkileri, spekülatif gelecek tartışmaları ekseninde (post- tekno hümanizm) sistematik yöntemle tartışmaktır. Çalışmanın temel varsayımı dijital transformasyon sürecini inşa eden neredeyse tüm gelişme ve aksiyonlar insan yaşamını kolaylaştırma felsefesini benimserken, Toplum 5.0 gibi tamamen dijital ve yapay zeka teknolojileri ile donatılmış makro modellerin hümaniteryen temelli bir felsefe gütmedikleri yönündedir. Çalışmada tekno-hümanizm kavramı ve Toplum 5.0 modeli çerçevelendirilerek, sistematik olarak incelenmiştir. Çalışmanın sonucunda, tekno-hümaniteryen görüş ve Toplum 5.0 arasında tematik olarak karşıt bir ilişki olduğu, aksine Toplum 5.0 modelinin spekülatif gelecek tartışmalarını bütünleyen post- tekno hümanist paradigmaya daha yakın bir pozisyonda olduğu tartışılmıştır.
  • Öğe
    İnfodemi ve dijital kamusal alan: Afet dönemi özelinde bir araştırma
    (2023) Eyüboğlu, Ezgi; Kodak, Dilge
    Dijitalleşmenin olanak sağladığı çevrimiçi platformların yeni bir kamusal alan oluşturup oluşturmadığı iddiası son yılların aktüel tartışmalarından biridir. En yalın hali ile kamusal alan; toplumun ortak çıkarlarını hedefe alarak gerçekleştirilen söylem ve eylemlerin bütününü kapsamaktadır. Bu kapsamda kolektif bir katılım söz konusudur. Fakat dijitalleşme ile gerek sosyal paylaşım platformları gerekse çevrimdışı mecralarda kamusal alan kavramının “ortak yarar” işlevini yerine getiremediği iddiası hala güncelliğini korumaktadır. Özellikle kullanıcının etken bir konumda olduğu sosyal medyanın kamusal alan eksenindeki fonksiyonunu anlamak adına önem arz etmektedir. Sosyal medyanın enformasyon akış ve yayılımındaki gücü infodemi riskini meydana getirmektedir. Bu kapsamda çalışmanın amacı 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremin ardından afet döneminde oluşan infodemide sosyal medyanın rolünü dijital kamusal alan kavramı ekseninde incelemektir. Çalışma niceliksel olarak desenlenmiş olup, Ölçüt Örneklem yöntemi ile seçilen Teyit ve Doğruluk Payı platformlarının teyide ihtiyaç duyduğu afet ile ilgili haberler İçerik Analizi tekniği ile analiz edilmiştir. Çalışmanın sonucunda, afet döneminde dolaşıma giren enformasyonun teyit ihtiyacını arttırdığı, hatalı ilişkilendirilen ve çarpıtma haberlerin yoğunlaştığı ve dijital kamusal alanın afet dönemlerinde toplumsal ortak yarar işlevini tam olarak yerine getiremediği ortaya konulmuştur.
  • Öğe
    Geleneksel ve Dijital Hikaye Anlatıcılığı Arasındaki Farkın Covid 19 Pandemi Sürecinde Maske Kullanımına İlişkin Bir Video Filmi Üzerinden İncelenmesi
    (İstanbul Aydın Üniversitesi, 2022) Sunal, Gözde; Kutluhan Furuncu, Duygu; Kalkan Bağdatlı, Seda
    Geleneksel hikaye anlatıcılığının eski çağlarda yaşayan insanların bulundukları ortamdan paylaşılan bilgiler ışığında geliştiği bilinmektedir. Çevre, yiyecek kaynakları, vahşi hayat gibi bilgiler nesiller boyunca aktarılarak kolektif bilinci oluşturmaktadır. Bu kültürel mitoloji anlatıların gelişmesine yardımcı olmuştur. Bu anlatılar ise insan kültürünün yapı taşlarından biri olarak tarihte yerini almıştır. Dünden bugüne gelişen teknolojiyle, insanların da her an kendilerini değişim karşısında güncellediği görülmektedir. İletişim teknolojilerindeki değişim ve dönüşüm hikaye anlatıcılığını da dijitale dönüştürmüştür. Gelenekselden dijitale dönüşen hikaye anlatıcılığı çeşitli görseller, fotoğraflar, video klipler, müzik ve metinleri gösterme biçimidir. Bu süreçte hikayeler, katılımcıların deneyimleri paylaştığı, geri bildirimlerin alınması için hikayelerin sesli olarak okunduğu veya katılımcılara anlatıldığı sırada gelişmektedir. Dijital hikaye anlatımı, bu noktada anlatım ve paylaşımla birlikte öğrenme imkanı da sunar. Geleneksel medyaya göre çok daha geniş kitlelere ulaşmaktadır. Bu imkan da dijital mecraların, iletişim teknolojilerinin daha da gelişimini çekici hale getirmektedir. Bu noktada değişen ve dönüşen teknoloji sayesinde hikaye anlatıcılığı başka bir şekle bürünmektedir. Multimedya özelliği taşıyan dijital hikaye anlatıcılığı özellikle Covid-19 pandemi sürecinde sıklıkla kullanılmaktadır. Güçlü bir iletişim şekli olan dijital hikayeler, evrensel bir dil kazanmıştır. Dolayısıyla çalışmada, dijital hikaye anlatıcılığı kapsamında Dünya Sağlık Örgütünün pandemi sürecinde Youtube üzerinden paylaşmış olduğu 28 adet video taranmıştır. Bu videolar arasından dijital hikaye anlatıcılığı tanımına uyan “Medical and Fabric Masks: Who Wears What When?” isimli video seçilmiştir. Bu noktadan hareketle, çalışmanın amacı 65 yaş ve üstü kişilerin herhangi bir hikayeyi okuyarak mı yoksa hikaye anlatıcılığı metodu ile yapılandırılmış video izleyerek mi daha iyi anladıklarını ortaya çıkartmaktır.
  • Öğe
    Federico Fellini Sinemasında Dramaturjik Yapı: 8½ Film Örneği
    (Cenk AKSOY, 2022) Özyurt, Pınar; Sunal, Gözde
    Dramaturji, yazılı eserde kurulan dramatik yapının sahne sanatı ile görsel olarak anlatılmasıdır. Eserin iç dinamiklerinin tiyatronun görsel anlatım yapısında sergilenmesi, oyun ile izleyicisi arasındaki anlam bağını da oluşturur. Sahneleme şekline göre anlatının anlamı değişime uğrar. Dramaturji, görsel sanat olarak sinema açısından ele alındığında ise sinematografik öğelerin devreye girmesi ile farklı bir boyut kazanır. Sinemada dramaturji analizi anlatının içerdiği derinde yatan manaya yönelirken, yönetmenin hikayeyi görselleştirme tarzının ve kullandığı göstergelerin okunması gerekliliğini de doğurur. Bu noktadan hareketle, yönetmen Federico Fellini’nin 8½ filmi (1963) üzerinden bir okuma yapılması amaçlanmaktadır. Bu amaçla filmin sinematografik ve tematik yapısından hareketle toplumsal boyutu ve dramatik inşası üzerinde bir çözümleme yapılacaktır
  • Öğe
    2001: A Space Odyssey filmini yeniden okumak
    (Türkiye Radyo Televizyon Kurumu, 2022) Sunal, Gözde
    Yapay zekâ, insan zihnine ait süreçlerin bir program diline dönüştürülmesi ve insan zihnine ait algılama, görme, düşünme, karar verme, problem çözme gibi süreçlerin bilgisayarların donatılmasıyla uğraşan bir bilim olarak tanımlanabilir (Eyim, 2016, s. 57). Sinema da diğer birçok alanda olduğu gibi gelişen teknolojiden etkilenmiştir. Yapay zekânın sinema alanındaki temeline baktığımızda bilim kurgu sineması ile başladığını söyleyebiliriz. Bilim kurgu türü, yapay zekâ konulu filmleri adeta distopik bir dünyanın hâkim olduğu atmosfer ile ele almıştır.
  • Öğe
    Algının Anatomisi
    (IGMG – Islamische Gemeinschaft Millî Görüş e. V., 2021) Şentürk, Rıdvan
    Teleskobun, mikroskobun, röntgenin, fotoğraf makinesi ve nihayet kameranın keşfi, beraberinde getirdiği yeni mekân anlayışı ve algılama biçimleriyle, gelecekte mekânı çevresinden soyutlayarak küçük etki alanlarına bölümlemekle kalınmayacağının, aynı zamanda bakışın bütünlüğünün de mikrolojik parçalara bölüneceğinin habercisiydi. Merkezi, hiyerarşik bir düzen içinde inşa edilen klasik ontolojinin geçerliğini yitirdiği modernleşme sürecinde, insanın ve dünyanın evrendeki konumuyla birlikte, kendisi ve çevresiyle ilişkisinin sınırlarına işaret eden algısı da değişti. Modernleşme sürecinde özne konumuna indirgenen insan, merkezî rolünü belirli bir süre muhafaza etse de, dünyanın konumu, evrenin sonsuz genişletilmiş ucu açık geometrik bir yüzeyinde nispetsiz belirsizliğe dönüştü. Varlık türlerinin ve oluş düzeylerinin niteliksel farkları, matematik, fizik ve geometrinin homojen nesnellik yüzeyinde eşitlendi. Fiziği, matematiği ve anatomiyi (nesnel/bedensel) temel ölçü kabul eden bu değişim, etkisini öncelikle yeni bakış açısına tamamıyla uyumlu görünen mekân algısında gösterdi: Bütün tarihsel ve ahlaki boyutlarından soyutlanan, fiziksel ve matematiksel ölçülebilirlik düzeyine indirgenen mekân, varlık ve oluş süreçleriyle ontolojik ilişkisi içinde anlam kazanan niteliksel vasıflarından yoksunlaştı.
  • Öğe
    Reading the film “Nights of Cabiria” in the centenary year of Fellini
    (Sra Academic Publishing, 2020) Sivas Gülçur, Ala
    The director of films such as La Dolce Vita, 8 ½ and Amarcord, which are considered among the notable examples of world film history, Federico Fellini was born on January 20 1920 in Rimini, Italy. Since 2020 is the centennial of the master director's birth, it corresponds to a special time period in terms of cinema, and it is celebrated with various events organized on his behalf both in the world and in our country. Dedicated to the centennial of Fellini's birth, this study focuses on his early career as a director, the 1950s. In this context, an overview to Italian cinema of the 50s is presented first. Then, Fellini’s cinematic style in this period is explained with biographical and filmographical issues. Finally, one of the director's early films Nights of Cabiria (1957), is analyzed from the perspective of his personal cinema, using the auteur approach.
  • Öğe
    Yeşil reklamların z kuşağı tüketicilerin satın alma kararları üzerine etkisi
    (Mutlu Türkmen, 2020) Kartal, Abdulvahap; Tatlı, Erdem
    Artan ekolojik sorunlar tüketicilerin çevre konusundaki duyarlılığını arttırmıştır. Artan çevre sorunlarını odağına alan ve bunlara karşı mücadele veren bir tüketici grup oluşmuştur. Bunlara “Yeşil Tüketiciler” denmektedir. Günümüz pazarlama anlayışının tüketici odaklı yaklaşımıysa tüketicilerin bu hassasiyetlerine önem vermeyi gerektirmektedir. Tüketim davranışlarında sürekli çevre vurgusu yapan bu tüketici grubuna markalar kayıtsız kalmamıştır. Çevreci tüketicilere ulaşmaya çalışan markalar bir iletişim aracı olarak yeşil reklamları aracı olarak kullanmaktadır. Bu yeşil tüketiciler arasında yer alan bir grup da Z kuşağı olarak adlandırılan kuşaktır. Bu çalışmada çevre sorunlarını gündemine alan markaların reklam kampanyalarında yeşil reklama yer vermesinin Z kuşağı tüketicilerinin satın alma davranışları üzerindeki etkisi araştırılmıştır. Bu kapsamda çevreci tüketicilere ulaşmaya çalışan markaların bir iletişim yöntemi olarak “Yeşil (çevreci) reklamcılık” ele alınarak Z kuşağı tüketicilerinin bu reklam çalışmalarından nasıl etkilendiği çalışmanın temel konusunu oluşturmuştur. Çalışma üç bölümden oluşmaktadır. Teorik bölümde reklam, yeşil reklam, Z kuşağı ve tüketici davranışları hakkında geniş bir literatür bilgisi paylaşılırken araştırma kısmında ise; yeşil reklamın Z kuşağı tüketici satın alma kararları üzerindeki etkisi incelenmek üzere nicel araştırma yöntemlerinden anket uygulaması yöntemi kullanılmıştır. Yapılan çalışmada Z Kuşağı tüketicilerin satın alma davranışlarında yeşil uygulamalara önem verdiği ve çevreye zarar veren ürünlerin satın alınmaması konusunda bilinçli olduğu ortaya çıkmaktadır.
  • Öğe
    Küresel kimlik bunalımı
    (Marmara Üniversitesi, 2018) Şentürk, Rıdvan
    Fert hayatında olduğu gibi, toplum, millet ve medeniyet ayatında da ideal sıhhat şartlarını belirleyen asli unsur kimlik tanımlaması ve muhafazasıdır. Kimlik tanımlaması, sadece varlığın görünüşünü, biçimini, fiziğini, bedenselliğini, nesnelliğini, niceliğini veya özünü, kimyasını, niteliğini, zihniyetini, ruhunu değil, bunların hepsini kuşatan ideal birlik ve bütünlüğünü ifade etmektedir. Kimlik, bir milletin ontolojik aidiyetini ve emniyetini, kendisiyle kurduğu mahremiyet ilişkisini, varlık ve oluş bütünlüğüne nispetini belirleyen ruh iklimi ve kendilik şuurunu ifade eder. Hiçbir sıhhat bozukluğu, kimlik bunalımı kadar derin, yıkıcı veya kurtarıcı olamaz. Kimlik bunalımına ve özellikle kaybına dönüşmediği sürece, hiçbir ekonomik, teknik, toplumsal, kültürel, politik, askeri, sanatsal, tarihi ve fikri olumsuzluklar fert ve toplumun varlığını tehdit edecek ve gelecek kaygısından koparacak boyutta bir tesir gücüne sahip olamazlar. Bilakis, kimliğin kendini yenilemesi, kendi eylemselliğini ve özdönüşümselliğini yeniden inşa edebilmesi için gereklidirler. Hatta denilebilir ki, söz konusu olumsuzluklar, belirli bir süre kimlik bunalımına yola açsalar dahi, kimliğin tamamen kaybolmasına sebep teşkil etmedikleri sürece, kendini sürekli yenileyen bir gelenekselliğin sürdürülebilmesi için elzemdir. Bu çerçevede kimlik bunalımı, bir milletin tarihsel kimliğine mührünü vuran ontolojik aidiyetini ve emniyetini anlamlandıran ruh ikliminin bozulmasıdır.
  • Öğe
    Disiplinler arası bir çözümleme aracı olarak sinema ve politika: Derviş Zaim’in gölgeler ve suretlerinde Türk ve Rum olmak
    (Denta Florya ADSM Limited Company, 2019) Sunal, Gözde; Asal, Uğur Yasin
    Disiplinler arası bir inceleme aracı olarak ele alınan sinema ve politika ilişkisi, bu çalışmada politik çözümleme metodolojisi kapsamında analiz edilmektedir. Söz konusu metodolojiyi yerine getirirken, II. Dünya Savaşı sonrası gelişen sinema ve politika ilişkisi ön plana çıkartılmakta, bu ilişkiyi etkileme niteliğine sahip bağımlı ve bağımsız değişkenler sıralanmaktadır. Bu yönüyle çalışmanın bağımlı değişkeni Kıbrıs sorunu ve bu sorunun politik sinema ekseninde değerlendirilmesidir. Söz konusu bağımlı değişkeni etkileme kapasitesine sahip bağımsız değişkenleri ise kültür, kimlik, kamuoyu ve dış politika olarak sıralamak mümkündür. Derviş Zaim’in sinematografisi ekseninde yansımasını bulan kavramsal arka plan, çalışmada gölge oyununa ait felsefi öğretiler üzerinden incelenmektedir. Derviş Zaim sinematografisini Gölgeler ve Suretler filmi üzerinden analiz eden bu çalışma, siyaset felsefesi ve sinema ilişkisini çalışmanın temel sacayağı olarak nitelendirmektedir.
  • Öğe
    Üniversite öğrencilerinin film izleme alışkanlıklarının covid-19 pandemisi sürecinde değişiminin belirlenmesi
    (Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi İletişim Fakültesi, 2020) Sunal, Gözde; Kalkan, Seda Bağdatlı
    Covid-19 ile mücadele kapsamında salgının tesirini ve yayılma hızını azaltabilmek adına uygulanan karantinalar, dünyanın her yerinde evde geçirilen zamanı artırmıştır. Bu durumda izleme alışkanlıklarımız tamamen değiştirmiştir. Covid-19 pandemisi sürecinde içerik üretemeyen televizyon kanalları seyirciye kendisinden bekleneni verememektedir. Seyircinin içinde bulunduğu ortamdan kaçış, zaman kontrolünün kendisine bırakılması, içerik seçiminde özgür olması gibi imkanlardan dolayı izleme alışkanlıkları üzerinde bir dönüşüm söz konusudur. Bu dönüşümün başlıca sebepleri olan yeni iletişim teknolojileriyle birlikte bireylerin filmlere çok daha kolay erişebilmesi, film izlemenin neredeyse maliyetsiz bir hale gelmesi, zaman ve mekan sınırlamalarının yok olması film izleme alışkanlıklarımızı, sinema salonlarının dışına kaydırarak seyirciye hem ekonomik anlamda hem de filmlere erişme de imkan tanımaktadır. Üniversitelerin pandemi sürecinde online eğitime devam etmesiyle özellikle gençlerin film izleme alışkanlıklarında değişiklik olduğu düşünülmektedir. Dolayısıyla Covid-19 pandemisi ile film izleme deneyimi dijital sinema seyircisine ve bireysel olarak deneyimlenen bir pratiğe dönüşmüştür. Evlere kapandığımız bu dönemde bireyselleşen bu deneyim domestik alanlarda oldukça ön plana çıkmaktadır. Bu noktadan hareketle çalışma, pandemi döneminde üniversite öğrencilerinin film izleme alışkanlıklarındaki değişimi ortaya çıkarmayı hedeflemektedir. Çalışma, bir vakıf üniversitesinde okuyan tüm öğrencilere dijital ortamda oluşturulan anket ile gerçekleştirilmiş ve elde edilen sonuçlar analiz edilmiştir.
  • Öğe
    Sinema mitoloji ilişkisi bağlamında arketipsel motiflerin kullanımı: Pan’ın Labirenti filmi örneği
    (Denta Florya ADSM Limited Company, 2020) Sunal, Gözde
    Günümüzde sinema mitolojik öğelerden, hikayelerden ayrı düşünülemez. Sinema mitleri yeniden üretmeyle birlikte yeni mitler yaratarak da anlatım dilini güçlendirmektedir. Bu yönüyle aslında güçlü ve etkili bir yanı olan sinema insanlık tarihinde kitlelerin bilinçdışını yansıtmaktadır. Sinemanın mitolojiyle taşıdığı benzerlikler göz önüne alındığında sinema gerçekliği yeniden biçimlendirirken düş ile gerçek iç içe geçmektedir. Hem sinema hem de mitoloji eski çağlardan beri kolektif bilinçdışımızda yer alan arketipler aracılığıyla nesiller boyunca sürekli yinelenen deneyimleri kullanmaktadırlar. Dolayısıyla sinema, günümüzde mitolojinin yeniden şekillenmiş bir formu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu süreçte film yönetmenleri adeta bir mitos anlatıcısı olmuşlardır. Bu noktada tıpkı mitoslar gibi sinemanın toplumu değiştirici hatta dönüştürücü etkileri bulunmaktadır. Filmsel anlatımı kurmada mitolojik öğelerin kullanımına yoğunlaşan araştırmacılardan Carl Gustav Jung analitik psikolojiye ve kolektif bilinçdışı olgusuna odaklanmaktadır. Jung ile birlikte Joseph Campbell’ın çalışmaları da bu alanda yol gösterici olmuştur. Analitik psikolojinin kurucusu olan Jung’un arketip kuramı Campbell’ın monomit kuramının çıkış noktasını oluşturmaktadır. Jung arketip olarak adlandırdığı evrensel sembollerle ile tüm insanlık da var olan nesilden nesile kodlanan kolektif bilinçdışının varlığına vurgu yapmaktadır. Campbell ise Jung’un bahsettiği arketiplerinden biri olan kahraman arketipini kuramının merkezine alarak mitlerde ve efsanelerde yer alan ortak bir döngüden bahsetmektedir. Bu kurama göre, kahramanın mitolojik serüveni, ayrılma-erginlenme-dönüş şeklinde ele alınmaktadır. Bu noktadan hareketle çalışmada bu perspektiften ele alınacaktır. Sinemada mitolojik öğelerin ve arketipsel motiflerin kullanımını açısından yönetmen Guillermo Del Toro’nun filmi Pan’ın Labirenti filmi örnek film olarak çözümlenecektir. Bu bağlamda, sinemada kullanılan mitolojik öğelerin ve arketipsel sembolizm ilişkisinin çözümlenmesi günümüz sinemasının anlaşılmasına katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
  • Öğe
    Çevreci Tüketicilere Ulaşmaya Çalışan Bir İletişim Yöntemi Olarak Yeşil Reklamcılık: Kuramsal Bir Çerçeve
    (İnönü Üniversitesi, 2018) Tatlı, Erdem
    Bu çalışmada bir reklamcılık yöntemi olan yeşil reklamcılık konusu incelenmiştir. Çalışma kapsamında çevreci tüketici kitlesinin oluşumu ve özellikleri tanımlanmış, çevreci tüketici kitlesinin oluşumuna koşut olarak pazarlamacıların buna verdiği tepkiye değinilmiştir. Pazarlamacıların elindeki önemli bir iletişim enstrümanı olan reklamların yeşil reklamcılığa adaptasyonundaki tarihsel süreç özetlenmiş, bu çerçevede yeşil reklamcılık kavramı tanımlanmış ve özellikleri derinlemesine incelenmiştir. Bu kapsamda bu çalışma yeşil reklamcılıkla ilgili ileriki çalışmalar için bir temel oluşturmayı amaçlamaktadır.
  • Öğe
    Sanal Gerçeklik Ve Dijital Sinemanın Olanakları Üzerine Bir Değerlendirme
    (İnönü Üniversitesi İletişim Fakültesi, 2016) Sunal Kızıl, Gözde
    “Sinema ve gerçek” arasındaki ilişki, genellikle hep tartışılan sorunsallardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle günümüzde hızla gelişim gösteren teknolojik imkânların da etkisiyle adından sıkça söz ettiren dijital çağ, sinemadaki üretim, dağıtım ve gösterim olanaklarını oldukça değiştirmektedir. Dijitalleşme, günümüzün tüm görsel iletişim teknolojilerine hâkim bir sistem olarak yerini almaktadır. Bu sistem, geleneksel medyadan farklı olarak, dijital kodlama sistemi ile temellendirilmiş ve iletişim sürecinin yüksek hızda ve çok katmanlı etkileşimi ile gerçekleşmektedir. Dolayısıyla, görsel bir iletinin sayısal kodlardan oluşması ile meydana gelen bu sistem hareketli görüntü sanatında önemli bir yer tutmaktadır. Dijitalleşme süreci ile birlikte dijital sinema kavramı da gündeme gelmektedir. Özellikle, sinema ve televizyonda üç boyutlu sinema deneyimiyle yeni bir çağ açılmaktadır. Seyircinin daha aktif bir kullanıcı olduğu bu dönemde, sesin ve görüntünün birlikte dijital olarak kodlanabilir olması ve böylelikle dataların daha hızlı ve kolay erişilebilir olması daha çok seyirciye ulaşma imkânı tanımaktadır. Dijitalleşmenin sinemaya getirdiği olanakların yanında, bazı sorunsalların da tartışılması gerektiği düşünülmektedir. Örneğin bu çalışmada, “sinemanın hâkim olduğu geleneksel anlatım tarzı nasıl bir değişime uğramıştır; bu değişim ile sinema deneyimi, birlikte olmanın kolektif temsilini oluşturmadaki gücünden yoksun mu kalmıştır; teknik açıdan seyircide yaratılan üst düzey katharsis ile seyirci içinde bulunduğu sinema salonundan ve atmosferinden soyutlanır mı; film teknolojisindeki bu gelişim, sanatın gelişimine mi yoksa eğlence kültürünün gelişimine mi hizmet etmektedir; tekniğin olanakları ile kaybolan aura düşüncesi, dijital çağda sinema filmlerinin biricikliğine zarar vermekte midir?” gibi soruların üzerinde durulması amaçlanmaktadır. Bu çerçeveden hareketle, sanal gerçeklik, simülasyon, hipergerçeklik, dijitalleşme, tekniğin olanakları ile yeniden üretilebilirlik ve dijital sinema gibi kavramlar bağlamında konuya ilişkin bir değerlendirme yapılması planlanmaktadır.
  • Öğe
    “Frankenstein ya da Modern Prometheus” Romanının Sinemaya Uyarlanması
    (Çankırı Karatekin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2013) Karadoğan İsmayılov, Ebru; Sunal Kızıl, Gözde
    Mary Shelley’ninFrankenstein ya da Modern Prometheus romanı, 19. yüzyılda hızlı bir gelişim gösteren bilimin kontrolsüz kullanımının sonuçlarına dair bir eserdir ve aynı zamanda gotik edebiyatın başyapıtlarından biridir. Çalışmada roman, senaryo metni, önceki uyarlamaya göndermeler, mektup ve günlük gibi karakterlerin iç dünyalarını ve bakış açılarını ortaya koyan metinsel öğelerin sinemasal anlatım aracılığıyla nasıl ifade edildiği incelenmiştir. Yöntem olarak ruhbilimsel film çözümlemesi ve içerik analizi kullanılmıştır.
  • Öğe
    Yavuz Turgul Sinemasında Değişim Teması Ekseninde Yol Ayrımı Filminin Okuması
    (Sobider, 2018) Sivas Gülçur, Ala
    Ticari bir araç olarak ortaya çıkan sinema, “popüler sinema” ve “sanat sineması” olmak üzere iki eksende ele alınabilmektedir. Bununla birlikte kimi zaman popüler olanla sanat kaygısının bir arada üretildiği örnekler de ortaya konulmaktadır. Türk sinemasında Yavuz Turgul ve onun ticari hedeflerle film çekerken sanatsal anlamda kalıcılığı yakalama çabası buna örnek olarak gösterilebilir. Turgul, bir yandan sinemanın ticari dinamikleriyle uyumlu çalışırken öte yandan vazgeçilmezi olan değişim temasıyla kalıcı olmayı hedeflemektedir. Her şeyin sürekli ve hızlı şekilde değiştiği bir dünyada Turgul?un filmleri, bu değişim karşısında insanın tutumunu ele alır. Bu çalışma, Yavuz Turgul?un son uzun metrajlı sinema filmi Yol Ayrımı?nı (2017) değişim teması ekseninde okumayı amaçlamıştır. Çalışmada öncelikle Yavuz Turgul?un Arzu Film döneminde yazdığı senaryolar, değişime dair gözlemci üslubunun ilk adımları izlenerek kısaca aktarılmıştır. Ardından yönettiği filmlerdeki tematik ortaklık auteur eleştirinin ışığında ele alınmıştır. Son olarak, filmlerinde işlediği değişim teması ekseninde Yol Ayrımı filminin okuması yapılmıştır.
  • Öğe
    Animasyon Sineması Ve Göstergebilim: Coco Filminin Greimas’ın Eyleyensel Örnekçesine Göre Çözümlenmesi
    (Asos Yayınları, 2018) Şakı Aydın, Oya; Sivas Gülçur, Ala;
    Animation has an important place in the history of cinema. Especially amongst movies for children the quantitative superiority of those who are in the type of an-imation is striking. However, major animation companies like Pixar are shaping content by targeting different age groups when making these films. Just as in the 2017 Coco movie, elements and formulas that can capture both children and adult audiences are evident. From this point of view, the depth of the narrative can be composed of different layers. In this study, the relationship between the position of the animation in the film industry and the audience was questioned, starting from the example of Coco movie. In this framework, the history of the animation is briefly reviewed and the productions of Pixar Company are reviewed. Then, in or-der to analyze the structure of Coco in detail, semiological methodology was ap-plied and the method provided great contributions. The movie’s analysis was real-ized according to Greimas's actantial model. The relationship between the imagi-nary world of animation and the repetition of actantial narrative has been exam-ined.
  • Öğe
    ‘Selfie’: masum bir eğlence mi, narsisist kişiliğin sunumu mu?
    (İstanbul Ticaret Üniversitesi, 2018) Tatlı, Erdem
    Bilindiği kadarıyla insan topluluklarının izine rastlanılan her an eğlence ritüellerine dair bulgularla karşılaşılmıştır. Kimi zaman dini bir ritüel, kimi zaman ziyafet şöleni, kimi zaman zafer kutlaması, kimi zaman spor müsabakaları ya da teknolojinin gelişmesiyle birlikte ekran karşısında geçirilen boş zaman eğlence olarak tanımlanabilmektedir. Öte yandan son yıllardaki teknolojik gelişmelerin düzeyi, özellikle de akıllı cep telefonlarının ve sosyal ağ sitelerinin yaygınlaşması, yeni ve bireysel bir eğlence olarak fotoğraf çekmeyi ve internette paylaşmayı ortaya çıkarmıştır. Bu fotoğraf türlerinden biri ve son zamanlarda en popüler olanı “selfie”dir. Kişinin kamera ya da akıllı telefonla kendi fotoğrafını çekmesi ve paylaşması olarak tanımlanan “selfie”, her ne kadar fotoğraf çekmenin eğlenceli bir yolu olarak görülse de, yapılan araştırmalarda özellikle sık “selfie” paylaşımının narsisizm ile ilişkili olduğunu bulgulanmıştır. Bir kişilik özelliği olan narsisizm kısaca kişinin kendine olan yoğun sevgisi olarak tanımlanabilir. Bununla birlikte narsisizm son derece karmaşık bir kavramdır. Birçok psikanaliste göre içerisinde düşük düzeyde benlik saygısı barındırmaktadır. Bu çalışmada selfie ile kişilik özelliklerinden narsisizm arasında bağ kuran araştırma sonuçları incelenmiş ve bu ikisi arasındaki ilişki tartışılmıştır.
  • Öğe
    Dijital dönemde erken sinema tarihini okumak
    (İstanbul Ticaret Üniversitesi, 2017) Sivas Gülçur, Ala
    Sinema ve dijital teknolojinin buluşması, ilk kez 70’li yıllarda George Lucas’ın popüler filmi Yıldız Savaşları’nda kullanılan hareket kontrol sistemleriyle gerçekleşmiştir. Bundan sonra dijital sinemanın gelişimi 90’lı yıllarda dijital videoların pratik birer kayıt aracı olarak kullanılmasıyla ivme kazanmıştır. Teknolojik gelişmeler bağlamında dijital sinema, sesli ve renkli filmin icadından sonra üçüncü teknolojik devrim olarak tanımlanmıştır. Bununla birlikte, Lev Manovich, Robert Stam ve Thomas Elsaesser gibi teorisyenlere göre bu yeni dönem, sinema öncesi dönem ile ve erken sinema tarihi ile benzerlikler ve kesişmeler barındırmaktadır. Bu çalışma, dijital sinema dönemini sinema sanatının geçmişini okumak için yeni bir olanak olarak ele almayı hedeflemektedir. Çalışmada teorik yaklaşımların ardından dijital dönemde çevrilmiş ve konusunu dünya sinema tarihinden alan üç film – Paris’te Çılgın Macera (Bibo Bergeron, 2011), Hugo (Martin Scorsese, 2011) ve Artist (Michel Hazanavicius, 2011) incelenecek ve söz konusu filmler aracılığıyla erken sinema dönemine ilişkin bir okuma yapılacaktır.
  • Öğe
    Kurumsal sosyal sorumluluk çerçevesinde yeni medya kullanımının toplumsal hareketlerde oynadığı rol: adım adım oluşumu
    (İstanbul Ticaret Üniversitesi, 2017) Sunal, Gözde; Sunal, Cansu
    Yeni medya, toplumsal davranışlarda, hayat tarzlarında ve örgütlenme yapılarında yaşanan dönüşümde önemli bir rol üstlenmektedir. Bireyleri ve kurumsal firmaları etkileyen, kitleler arasında etkileşimi sağlayan yeni medya, kurumsal sosyal sorumluluk ile toplumsal hareketlerin birleşmesine ve sivil bir hareket alanı yaratılmasına imkân sunmuştur. Bu araştırmada, yeni medya kullanımı ile ‘yeni’ olarak nitelendirilen toplumsal hareketlerin örgütlenmesi ve bu örgütlenmenin kurumların gerçekleştirdiği kurumsal sosyal sorumluluk faaliyetlerindeki rolü incelenecektir. Kurumsal sosyal sorumluluk faaliyetleri kapsamında yeni medya kullanım biçimleri, toplumsal hareketlerin örgütlenme yöntemleri, kurum içi ve/veya kitleler arasındaki etkileşimin nasıl ve ne yönde gerçekleştiği gibi noktaların detaylarına, yeni toplumsal hareketlere örnek teşkil edecek örgütlenme şekli ile “Adım Adım Oluşumu” kapsamında ele alınacaktır. Adım Adım Oluşumu ele alınarak örnek olay incelemesi yapılan bu çalışmada, yöntem olarak nitel araştırma yöntemi seçilmiştir. Adım Adım Kurucu ve Yönetim Kurulu üyesi Doç. Dr. Itır Erhart eşliğinde Marka ve İletişim Koçu Kıvanç Ergun ile derinlemesine görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Bununla birlikte, katılımı ile Kredi Kayıt Bürosu (KKB)’nun oluşturduğu kurumsal sosyal sorumluluk faaliyetine kurumsal koşucu sıfatıyla dahil olarak katılımcı gözlem yöntemi uygulanmıştır. Aynı zamanda, iki yıldır Adım Adım Oluşumu’na kurumsal koşucu olarak katılım sağlayan, oluşumun kurum içinde duyurulması ve gerekli organizasyonların yönetilerek çalışanların yönlendirilmesi adına görev alan KKB Kurumsal İletişim Müdürü Handan Erdoğdu ve Etkinlik&Sponsorluk Yönetimi Uzmanı Simge Eskici ile derinlemesine görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Nitel araştırma yöntemleri ile birlikte Adım Adım Oluşumu’nun web sitesi, Facebook, Twitter ve Instagram gibi sosyal medya hesapları da takip edilmesi planlanmaktadır.