Yazar "Budak, Ali Cem" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 10 / 10
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe 1879 TARİHLİ ESKİ MEDENİ USUL KANUNUMUZA GÖRE İSTİNAF MAHKEMESİNİN DOSYAYI İLK DERECE MAHKEMESİNE GÖNDERMESİ(2020) Budak, Ali CemKarşılaştırmalı hukukta yapılan dar istinaf - geniş istinaf ayrımı bakımından Hukuk Muhakemeleri Kanunumuz dar istinafı benimseyen Avrupa usul kanunlarından biridir. İstinaf hükümlerine yer veren ve 1879 yılından 1927 yılına kadar uygulanan eski Medeni Usul Kanunu-muzun ilk şeklinde ise geniş istinaf sistemi benimsenmiş, daha sonra yapılan değişiklik ve ilavelerle dar istinaf sistemine yaklaşılmıştır. Bu yazıda hukuk tarihine ilişkin bu gelişme üç temyiz mahkemesi kararı ışığında ele alınmaktadır.Öğe Alangoya’ya Göre Yargılamanın Amacı ve Hâkimin Gerçeği Aramaktan Vazgeçmesi(2019) Budak, Ali CemMedenî usul hukukunun amacı ilmî içtihatları 19. yüzyıl sonundan beri meşgul etmiş bir konudur. Usul hukukunun amacını konusundan ve işlevinden ayırmak gerekir. Medenî usulün konusu maddî hukuka ilişkin uyuşmazlıkların mahkemeler tarafından çözümlenmesi ve işlevi ise maddî hukuka ilişkin hakların himayesi olarak kabul edilebilir. Bu konudaki faaliyetin gerçekleştirilmesi veya mahkemelerin işlevlerini başarı şekilde icra edebilmesi için, yargılama süreci içinde ulaşılması gereken hedef, amaç ise gerçeğin ortaya çıkartılmasıdır. Ancak usul hukuku, hak arama hürriyetinden daha önemli görülen bir değerin korunması için ya da hukuk politikasına ait başka sebeplerle hakimin gerçeği aramaktan sarfınazar etmesini öngören bir dizi istisna da içermektedir. Kesim hüküm, hukuka aykırı yoldan elde edilen bulguların delil olarak dikkate alınmaması, kişinin kendisi hakkında suçlayıcı beyanlarda bulanmaktan kaçınmak hakkı, senetle ispat mecburiyeti bunlardan bazılarıdır. Usulün amacı gerçeği ortaya çıkarmak olduğu için, tereddüt halinde bu istisnaî müessese ve kuralların dar yorumlanması, gerçeğin ortaya çıkartılması amacına öncelik verilmesi gerekir.Öğe The Courses of Belgesay Chair on the Law of Civil Procedure in the Academic Year of 1937-1938 with special reference to the lectures regarding admission and res judicata(ISTANBUL UNIV, FAC LAW, 2020) Budak, Ali CemThe 1920s and 1930s represent a historical period in Turkey in which a rapid transformation in legal concepts and terminology occurred due to the reception of continental European laws. Turkish legal literature, which developed with more comprehensive treatises in the 1960s and 1970s, interrupted the interest on Turkish commentaries, manuals and treatises published in the first twenty years of the Republic. The jurisprudence of the 1930s, partly bearing the traces of Ottoman law belongs to the legacy of the generation which established the Republic, and remains by and large applicable even today. Mustafa Resit Belgesay is a leading Turkish jurist of late 19th and early 20th century. A student notebook recording Belgesay's courses on the Law of Civil Procedure in the academic year of 1937-1938 sets an excellent example on this matter. The comparison of Belgesay's notes and books published in the same period -that is immediately before and after the Code of Civil Procedure numbered 1086 entered into force- reveals interesting discussion issues. For example, while the lectures regarding admission and res judicata are examined by comparing them with the books, there are fascinating details that may make some of the dominant legal opinions in today's doctrine and judicial precedents in both subjects reconsidered.Öğe Hakem kararları maddi hukuka aykırılık sebebiyle iptal edilebilir mi? Hakem kararlarının iptali müessesesinin tarihi kökeni(İstanbul Üniversitesi, 2020) Budak, Ali CemMülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu döneminde verilen 28.01.1994 tarih ve 4/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nda tahkimin yargısal yönünü öne çıkaran bir yaklaşım benimsenerek, özetle, hakem kararlarının maddi hukuka uygunluğunun devlet mahkemeleri tarafından denetlenebilmesinin mümkün olduğu sonucuna varılmıştır. Bu kararda benimsenen görüşün 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun uygulandığı dönemde de muhafaza edilmesi hâlinde, hakem kararlarının kanuna aykırı olması hususu bir iptal sebebi sayılabilecektir. Ancak, hakem kararlarının iptali müessesesinin amacı, mahiyeti ve tarihi kökeni dikkate alındığında, hakem kararlarının iptali sebepleriyle yabancı mahkeme ve yabancı hakem kararları hakkındaki tenfiz engelleri arasında bağlantı ve benzerlik görülmektedir ki söz konusu bağlantı ve benzerlikler tesadüfî değildir. Yabancı mahkeme ve yabancı hakem kararlarının tanınması ve tenfizi bakımından milletlerarası hukuka hâkim olan anlayış, egemen devletlerin yek diğerinin yargı yetkileri dahilinde vermiş oldukları yargı kararlarına eşitlik ve karşılıklılık ilkeleri çerçevesinden saygı göstermeleri; yek diğerinin ülkelerinde verilen mahkeme ve hakem kararlarına kapsamlı bir kanun yolu denetimi yapmadan sadece hak arama hürriyetine riayet edilip edilmediği hususunu incelemekle yetinerek millî mahkeme ve hakem kararları gibi kesin hüküm ve icra kabiliyeti vasıflarını tanımak şeklindedir. Aynı mülahazaların millî hakem kararlarının kesin hüküm ve icra kabiliyeti vasıflarının kendi devletleri tarafından tanınması bakımından da geçerli olduğunu söylemek mümkündür. Bu çalışmada hakem kararlarının iptali müessesesinin tarihi gelişimi ve niteliği incelendikten sonra, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu uyarınca hakem kararlarının iptali usulünde bu yaklaşımın uygulanmasının mümkün olup olmadığı tartışılacaktır.Öğe İnşaî hak ve inşaî dava kavramlarına eleştirel bir bakış(İstanbul Ticaret Üniversitesi, 2024) Alkan, Ali Haydar; Budak, Ali CemAlman Medenî Kanunu’nun yürürlüğe girdiği dönemde medenî hukukun genel teorisinin soyut kavramlardan oluşan düşünme şekli menfaat içtihadı görüşünce kavram içtihadı olarak isimlendirilerek eleştirilmiştir. Taraf menfaatlerini dikkate almaksızın tümdengelim aracılığıyla soyut hukuk kurallarını somut olaya uygulamakla yetinen kavram içtihadının 19. yüzyılın ikinci yarısında oluşturduğu kavramlardan biri de inşaî hak ve bunun uzantısı olan inşaî davadır. İnşaî hak bir kavram olarak medenî hukuka Romanist Seckel’in 1903 yılında verdiği bir konferans ve yazdığı bir yazıyla girecektir. Seckel’in çalışmasıyla inşaî hak adını alacak olan tek taraflı irade beyanıyla hukuk yaratma hakkı, yakın zamanda Christian Hattenhauer tarafından eleştirel bir bakış açısıyla incelenmiştir. Bu bakış açısına göre bütün inşaî haklara ortak bazı özellikler atfedilmesi uygulamada taraf menfaatlerini zedeleyen bir etki yaratmaktadır. Amaç: Bu çalışmanın amacı, inşaî hak ve inşaî dava kavramlarının taraf menfaatlerinin değerlendirilmesi ve dengelenmesi konularında ortaya çıkardığı güçlükleri belirterek soyut hukuk kavramlarının uygulama ile olan ilişkisini göstermektir. Yöntem: Menfaat İçtihadı görüşü ve Christian Hattenhauer’in “Tek Taraflı İrade Beyanıyla Özel Hukuka Ait Hakların İnşası” isimli eseri dikkate alınarak inşaî hak ve inşaî dava kavramlarına ilişkin değerlendirme ve önerilerde bulunulmuştur. Bulgular: Somut uyuşmazlık hâlinde hâkimin vereceği kararın mantıkî çıkarımla ilgisi işin ancak bir yönünü ilgilendirdiğinden, kavram içtihadınca oluşturulan inşaî hak ve inşaî dava kavramlarının uygulama alanının öğreti, yargı kararları ve mevzuat eliyle genişletilmesi uygulamada güçlüklere yol açmaktadır. Özgünlük: Bu çalışmada inşaî hak ile inşaî dava kavramları, menfaat içtihadı dikkate alınarak değerlendirilmekle anılan kavramların uygulamayla ilişkisi ortaya konulmuştur.Öğe Konkordato ve Finansal Yeniden Yapılandırma(2020) Budak, Ali Cem; Yağcı, Mustafa Okanİcra ve İflas Kanunu’nun konkordatoya ilişkin hükümlerinin 28.02.2018 tarih ve 7101 sayılı Kanun (ve 06.12.2018 tarih ve 7155 sayılı Kanun) ile geniş çapta bir değişikliğe uğraması, bu değişikliğin iflâs erteleme kurumunu kaldırması ve neticede konkordatonun uygulamada önemli bir yer edinmesi ile eş zamanlı olarak Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu tarafından 15.08.2018 tarihinde Finansal Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması Hakkında Yönetmelik yayımlanmıştır. Söz konusu Yönetmeliğin ve ilk çerçeve anlaşmanın yürürlük kazanmasının ardından, 17.07.2019 tarih ve 7186 sayılı Kanun ile 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’na geçici madde 32 eklenmiş ve 12.09.2019 tarihinde Yönetmelik kapsamlı bir değişikliğe tabi tutulmuştur. Son olarak, (en güncel) Büyük Ölçekli Uygulama - Finansal Yeniden Yapılandırma Çerçeve Anlaşması 09.10.2019 ve Küçük Ölçekli Uygulama - Finansal Yeniden Yapılandırma Çerçeve Anlaşması 08.11.2019 tarihinde gerekli onayların alınması sureti ile uygulamaya konulmuştur. Bu incelemede mevcut düzenlemelere ilişkin bazı eleştirilere yer verilip olması gereken hukuk açısından görüşlerimiz belirtildikten sonra “konkordato düzenlemesiyle finansal yeniden yapılandırma usulü verimli şekilde nasıl birlikte uygulanabilir?” sorusuna cevap verilmeye çalışılacaktır.Öğe Medenî usul ve icra iflâs hukuku alanında Covid-19 sebebiyle alınan tedbirler(İstanbul Ticaret Üniversitesi, 2020) Budak, Ali Cem; Ak, AslınurCovid-19 olarak adlandırılan salgın hastalığın ülkemizde yayılması ve vaka sayılarının hızla artması üzerine hak kayıplarının önlenmesi için birtakım tedbirler alınmış ve sırayla İİK m.330 hükmünün ilk kez uygulanmasına imkân veren 2279 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ve 7226 sayılı Kanun yürürlüğe girmiştir. Kanunda hakların kullanılmasına ilişkin süreler ve takip hukukuna ilişkin süreler durdurulmuştur. Bu çalışmamızda 2279 sayılı Karar, 7226 sayılı Kanun ve kanuna bağlı çıkarılan diğer yasal düzenlemeler medeni usul ve icra iflâs hukuku bağlamında incelenmiştir. Alınan tedbirlerle ile ilgili hükümler yorumlanırken kanunun salgının önlenmesi için sosyal hareketliliğin azaltılması ve salgın sebebiyle hak kayıplarının önlenmesi amacıyla ihdas edildiği göz önüne alınmıştır.Öğe MEVSİMSİZ DAVA: DAVANIN VAKTİNDEN ÖNCE AÇILMASI(2023) Budak, Ali Cem; Yağcı, Mustafa OkanDavanın erken açılmış olması sebebiyle reddi, bazen maddi hukuki hükümleri sebebiyle olur. Bu hallerde davanın (zamanı gelince) yeniden, kesin hüküm engeliyle karşılaşmadan açılabileceğini ifade etmek üzere ilmi ve kazai içtihatlarda dava şartı kavramından yararlanıldığı görülmektedir ki, 18.02.2022 tarihinde verilen Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında ifa zamanı gelmemiş alacaklar için açılan davalarda hukuki yarar dava şartının bulunmadığına ve davanın usulden reddinin gerektiğine hükmedilmiştir. Davanın vaktinden evvel açıldığı haller ile ilgili olarak, bunların beklenen haklar ile olan ilişkisi, dava türleriyle olan bağlantısı, davanın açılabileceği vakitten önce başvurabilecek hukuki çarelerin neler olduğu ve vaktinden önce açılan bir dava derdest iken dava vaktinin gelmesi halinde ne yapılması gerektiği meseleleri, üzerinde durulmaya değer usul hukuku meseleleridir. Bu hususlar ise, belirtilen İçtihadı Birleştirme Kararından yaklaşık bir yıl önce, Budak tarafından İngiliz dilinde kaleme alınan “The Premature Filing of the Lawsuit (Davanın Vaktinden Önce Açılması)” başlıklı makalede ele alınmıştır.Bu çalışmada Budak’ın makalesi, 2022 tarihli Yargıtay içtihadı birleşme kararı da değerlendirilmek suretiyle genişletilmiş ve Türk diline çevrilerek tekrar yayıma hazırlanmıştır.Öğe The premature filing of the lawsuit(Belgin Gerçek, 2021) Budak, Ali CemThe cases where the right to claim exists, however, the right to demand has not arisen yet; the circumstances where, even though an obligational relationship exists, the obligation expected to arise from this obligational relationship has not come into existence; the circumstances where the elements which are necessary for allowing a constructive right to be exercised have not been completed yet; the circumstances where the time period during which the right may be exercised has not begun yet, and other circumstances where the filing of a lawsuit is postponed by a special provision of law are the circumstances where the lawsuit is filed prematurely. Dismissal of the case due to the premature filing of the lawsuit is based on the provisions of substantive law. Under such circumstances, it is observed that legal doctrine and judicial precedents refer to the term of prerequisite for bringing a lawsuit to justify that the lawsuit can be filed again (when its time is due) without being subject to claim preclusion. In case the facts of the lawsuit, which has been filed prematurely, mature while it is pending, the lawsuit cannot be dismissed. In this context, the approach of “each lawsuit is decided according to the circumstances under which it is filed” is not appropriate.Öğe TÜRK MEDENİ USUL HUKUKUNUN YÜZ YILLIK TARİHİ(2023) Budak, Ali Cem; Özkan, YavuzT.C. Adalet Bakanlığının “Cebri İcra Kanunu” adı altında yeni bir icra ve iflas hukuku düzenlemesinin hazırlanmasına ilişkin olup yedi yıldır süren çalışmaları, tam da Cumhuriyetimizin 100.Yılını idrak etmekte olduğumuz bir dönemde bitme aşamasına geldiğinden, icra ve iflas hukukunun 100 yıllık bu dönemdeki serüvenini özellikle değişiklikler düzeyinde ve kısaca incelemek, bu süre zarfında katedilen yolu ve icra ve iflas hukukunun maruz kaldığı ve onu içinden çıkılamaz bir “labirentler” hukuku haline getiren “travmaları” göstermek bakımından faydalı olacaktır.